Meltem Ataş

Unutulmamış unutkanlığımız deprem

Meltem Ataş

Türkiye’nin Doğu, Güneydoğu, Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremle sarsıldı. Uzmanlar bu felaketi, 100 yılın en büyük depremi olarak adlandırdı.

Depremler geçmişten günümüze insanları en çok etkileyen doğal afetlerden biridir. Küçük depremler belki bizi çok fazla etkisi altına almasa da büyük depremlerin hafızalardan silinmesi mümkün değildir. Son 20 yıldır ülkemizde pek çok deprem hayatları acıtırcasına etkilemiş, geriye kayıplar, dramatik hikayeler, evini eşyasını kaybetmiş ve sadece canını kurtarabilmiş insanlar bırakmıştır. Bilanço ağır, kayıplar çok fazla. Art arda yaşanan iki depremin 10 ilde şu ana kadar kaybı 40 binden fazladır. Ve depreme dair fotoğrafları manşetlere taşıyanlar için ifade çok çarpıcıdır “100 yılın en güçlü depremi.”

Dünyanın pek çok ülkesinden ve ülkemizin her ilinden gözlerimizi yaşartan yardım kampanyaları başlatılırken kurtarma ekipleri seferber olmuştur. Her geçen gün enkaz altında kalan insanlar toprak altında hayata tutunmaya çalıştılar. Bebekler güle güle toprak altından çıkarken, kurtarma ekipleri heyecandan tekbir sesleri getirirken gözyaşları sel olup aktı. Her gün doğumunda kurtuluş hikayelerine yenileri eklendi. Umutlar hiçbir zaman kaybolmadı. Depremin 291. saatinde bile 3 kişi sağ çıkmayı başardı. Çocuklara bakıyoruz, hiçbir şey olmamış gibi güle oynaya çıkıyor, gençler selam verirken bağıra bağıra tekbir getiriyor. Diğerleri acele etmeyin biz burada iyiyiz diyor. İki saatte bir emmesi gereken bebek, 140 saat sonra tek bir yara almadan dışarı çıkıyor. Küçücük bir çocuk deprem anında öylesine uzun uyumuş ki çıkarken uyanınca ‘ne oluyor, ne oluyor’ diye tepkisini dile getiriyor. İşte biz bütün bu mucizelere bakıyor ve diyoruz ki, ‘Vallaha biz Allah’a inanıyoruz’.

Bir anda birkaç şehir yerle bir olurken bazı şehirler haritadan siliniyor. Uzmanlar yıllardır deprem uyarıları yaparken, ülkemizde sadece İstanbul’da değil Doğuda ve Güneydoğuda bazı illerde olacağına işaret ederken hiçbir şekilde dikkate almayan zihniyet, bugün ülkemizde bizi böyle bir acıyla karşı karşıya getiriyor.

Belki zaman zaman kentsel dönüşümle binalar yenilenmeye çalışıldı. Ama bu yeterli oldu mu diye sorarsanız, elbette ki olmadı. Her deprem sonrası bu binada oturulmaz denildi, yok orta hasarlıymış denildi, biz yanılmışız hasarsız bina oturabilirsiniz denildi. Bu kaos böylesine sürüp gitti.

Ekonomide hareketlilik sağlansın diye güzelim şehirler beton yığınına çevrilirken, nefes almak imkansızlaştı. Çarpık kentleşme, kağıt üzerinde kalan denetimler, eksik malzeme kullanan, malzemeden çalarak bir blok daha kondurma derdinde olan müteahhitler, onlara destek veren denetimciler, mimar ve mühendisler ne yazık ki milyonlarca insanımızın canına kastettiler. Parası olan her insanın müteahhit olma mantığında olduğu ülkemizde eğitim dahi görmemiş, alanında uzman olmayan herkes ne yazık ki bu işe el attı. Hal böyle olunca elbette ki bu son kaçınılmazdı. Suç sadece müteahhitlerde mi yoksa buna göz yumarak bu sonuçların oluşmasına sebep olan mühendis, mimar, denetleyici tüm ekipte mi? Tabi ki bu bölgeleri imara açanları da es geçmeyelim.
Van depremi, Gölcük depremi, Bingöl depremi, Elazığ depremi, İzmir depremi, Maraş depremi. Resmi kayıtlara baktığımız zaman son 100 yılda 100 bini belki de geçti. Ve bu kadar kayba, yitirilen yaşamlara rağmen hala bilinçlenemedik. Yapılan deprem tatbikatları sadece teoride kalırken okullarda deprem ile alakalı yeterli bir afet eğitimi verilemedi. Şimdi her evden sayısız kayıpları olan aileleri izliyoruz. Bazı ailelerin tamamen yok olduğunu, bazı şehirlerin haritadan silinişini. Enkazlardan geriye çeşitli eşyalar, fotoğraflardaki mutlu kareler, elbiseler, nice güzel hatıralar kaldı. Gördüklerimiz kayıp giden hayatların en görsel şahitleri oldu belki de.

Bir de bu zor mücadelenin kahramanları var. Canla başla çalışarak emek veren ekipleri. Ülkemizin hatta dünyanın çeşitli ülkelerinden gelip kendi yakınlarını kurtarır gibi canla başla çalışan o eli öpülesi ekipler. TSK’dan tutun da emniyet güçlerine, STK’lara, sağlık personellerine, AFAD’a, UMKE’ye, Ahbab’a, Diyanet personellerine, madencilere, arama kurtarma ekiplerine, gazetecilere kadar her kesimin canla başla çalıştığı bir hayat mücadelesiydi bu.

İlimizde de çok yoğun bir şekilde şiddetini hissettiğimiz depremden geriye kalanlar bizi ziyadesiyle üzdü. Uykusuz gecelerimizde gözyaşları içerisinde dualarımız, canı gönülden çalışan o güzel yürekli insanlarımız ile enkaz altında hayat mücadelesi verenler ile oldu. Ülkemizdeki insanların birlik ve beraberliği, kendi aileleriymiş gibi mücadele edişleri, gözyaşlarımız ve dualarımızda ellerimizi ve yüreklerimizi birleştirdi.

Çok ağır bir bilançosu olan bu 100 yılın felaketi dileriz ki verdiğimiz kayıpların sonuncusu olur. Rabbim böylesi acıları bir daha devletimize ve milletimize yaşatmasın. Ölenlere Allah’tan rahmet, kalanlara acil şifalar diliyoruz.

Ve diyoruz ki; Deprem değil bina ve bilinçsizlik öldürür.
 

Yazarın Diğer Yazıları