Meltem Ataş

Savaş ne işe yarar?

Meltem Ataş

Ukrayna ve Rusya savaşı üzerinden hayli zaman geçti. Aslında bu savaş sadece bu iki ülke arasında değil müttefikler ve batı ülkeleri arasında da var olan bir savaştı. Uzun yıllar Sovyetler Birliği bünyesinde yer alan bir Cumhuriyet olan Ukrayna 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmişti. Ancak buna rağmen Ukrayna’yı Rusya yanlısı hükümetler yönetmeye devam etti. Ukrayna devlet başkanı Zelensky’nin yönünü batıya dönmesi, Putin tarafından hoş karşılanmadı ve tam da dünyanın gözünün buraya dönmesi kaçınılmaz olmuştu.

Rusya ile Ukrayna arasındaki soğuk ilişki yakın tarihte 2014 yılında savaşın eşiğine geldi. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhak etmesi ile tansiyon yükseldi. Putin’in Ukrayna’da yer alan bazı Halk Cumhuriyetlerini bağımsız devletler olarak açıklaması ile tansiyon yükselmesi doruğa çıktı.

Savaş artık modern bir dünya savaşıydı. Ukrayna’da savaşın başlamasından bu yana 232’si çocuk, 4600 kişi hayatını kaybetti. Tabi ki bunun yanı sıra bazı yaptırımlar hemen başladı. Özellikle Amerika ve Avrupa’da ciddi ekonomik baskılar baş gösterdi. Rusya ısrarcı tavırlarına devam ederken, olan elbette ki bu süreçte Ukrayna halkına, topraklarına ve ekonomisine oldu. Bu arada Rusya’ya da bazı yaptırımlar yapılmadı değil. Rusya ekonomik anlamda çökertilmeye çalışılırken, ünlü markalar ve şirketler Rusya’dan bir bir uzaklaşmaya başlamıştı bile.

Dünyada yaşanılanlara baktığımız zaman tuhaf hatta ilkelce güdülerimiz ve dürtülerimiz nasıl da gün yüzüne çıkmıştı değil mi? Medeniyetin geldiğine inanılan hatta daha medeni olduğu düşünülen batıdan savaş çığlıkları yükselirken, barut ve kan kokuları tüm ülkeyi sarmıştı o zamanlar.

Savaşlar insanoğlu yaşadığı müddetçe ne yazık ki var olmaya devam etmişti. Geçen yıllara dönüp baktığımızda yakın tarihimizde yine aynı manzaralarla karşı karşıya kaldık. Polonya ve Macaristan sınırlarında soğukta bekletilen kadınlar ve çocuklar vardı. Evet Suriyeli mültecilerdi bunlar. Onların o ıstıraplarını, açlıklarını, soğukta tir tir titreyen çıplak ayaklı çocuk bedenlerini film izler gibi sükunetle izledik. Oysa Ukrayna savaşında Polonya ve Macaristan nasıl da kucak açmıştı. Yine bir çifte standartla karşı karşıya kalmıştık öyle değil mi? Hâlbuki geneline indiğimizde hepsi insandı. Ukraynalılar ölüyor diye bangır bangır bağıran batılı gazeteciler, Suriyelilerin ölümüne sağır kalmıştı.
Neye göreydi bu medeniyet?  Neye göre kim daha medeniydi?  Yaşadığı ülke şartlarına mı? Sarışın mavi gözlü oluşlarına mı? Eğitim seviyelerine mi? Zenci ve esmer olunca ya da fakir bir ülkede yaşayınca medeni olamıyor muydu insanlar? Neye göreydi bu çifte standart?

Sonra savaş nedeni ile aileleriyle vedalaşan erkekleri, ağlayan çocukları, eşlerini savaşın ortasında bırakan kadınları izledik. Çocuklar ve kadınlar ailelerinin bir parçasını savaşın ortasında bırakarak iltica etmişlerdi oysa. Sadece kadınlar değildi ağlayan, erkeklerde ağlıyordu. Erkekler hiç ağlar mı demeyin. Onlarında duyguları, özlemleri vardı. Ve her şeyden öte bir baba, bir eş, bir evlattı onlar.

Ukrayna’ya kucak açanlara bakınca, Suriye’de zarar gören mülteciler için yapılan ayrımcılık kendini daha güzel gözler önüne sermişti.

Rusya elbette Emperyalist, despot bir ülke. Savaşırken vahşetinin boyutu yok. Rusya’nın tarihçesi bunun örnekleri ile dolu. Ancak Amerika ve Avrupa da hiç masum değil.

Karşımıza sayısız savaş manzaraları ve kanlı videolar çıkıyor. Paramparça olmuş insan bedenleri, pek çok organı kopmuş kadın ve erkek cesetleri vb. manzaralar. Bunları izledikçe boğazımız düğümlenirken, gözlerimiz dolu dolu oluyor. İnsan olmaktan utanıyoruz belki de. Savaştan, nefretten öte şeyler duyduğumuz garanti. Sonra geleceğimiz adına kafamızda yüzlerce soru işareti oluşuyor. Gençlerimiz, çocuklarımız adına çok tedirgin bir ruh haline bürünüyoruz. Düşünüyoruz, onları bekleyen dünya ve gelecek böyle bir şey mi diye? Ne kadar modern görünmeye çalışsa da aslında modernlikle yakından uzaktan alakası olmayan, insan olamamış, elleri kan kokan bu insanlar; Medeniyetsiz bir grubun temsilcileri bu insanlar vahşetin, hüsranın, gözü doymazlığın ta kendisi olmuşlardır aslında. Ve sahte medeniyet elbiselerini giyinerek, insanları kandırıp, insan onurunu ayaklar altına almışlardır yüzyıllardır.

Doğu Türkistan’da, Bosna Hersek’te, Suriye’de, Filistin’de yıllarca insan katliamlarına şahit olduk. Suriye’de mültecilerin ölümlerini, denize düşerek boğulmalarını, açlık ve soğuktan ölümlerini izledik yıllarca. Ya Çin’in Doğu Türkistan’da Uygurlara yaptıkları? Onları gönderdiği işkence kamplarına ne demeli? Bunları sessizce hatta zevkle izlerken hiç tepki vermemişti oysa bu batı medeniyetleri. Henüz medeniyet kavramının anlamına erememişlerdi belki. Yoksa böylesine tepkisizlik akıl karı değil.

Aziz Sancar’ın çok güzel bir yorumu olmuştu savaşlara dair “Ukrayna’da insanlık ölüyor deniyor doğru ama eksik, çünkü o insanlık; Afrika’da aç bırakılmış, Bosna’da tecavüze uğramış, Doğu Türkistan’da unutulmuş, Filistin’de terk edilmiş, Çeçenistan’da görmezden gelinmiş, Hocalı’da duyulmamış, Irak’ta aldatılmış, Myanmar’da yakılmıştı…” Harika bir tespit değil mi?

Gelecek kaygımız elbette ki her geçen gün artıyor. Gençlerimiz ve çocuklarımız adına üzgünüz. Kapitalizm ve Emperyalizm vahşice kan emmeye devam ediyor. Eşitsizlik, ayrımcılık, inançsızlık kol geziyor. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanların, icraatlarını göremiyoruz.

Yüzyıllardır savaşlar ve ölümler gören bu insanlar bu kadar gelişime ve değişime rağmen hala hiçbir yere varamamış. İnsan olarak yaşamak gerçekten çok büyük bir başarı şu an…

Hz. Peygamberin şu uyarısı bizleri kendimize getiriyor. “Zulme uğrayanın bedduasından kork. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur.” O nedenledir ki; zulmeden olmamak gerekir. İnsan onuruna yakışanı yapmaktır bize düşen. Çünkü yine de bizler zalimlerden daha güçlüyüz unutmayalım…

Zira zulüm ile abad olanın, akıbeti berbat olur…
Vesselam…
 

Yazarın Diğer Yazıları