Elazığ’da başarılarıyla adından söz ettiren Radio Kent Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karatepe, 30 yıllık deneyimlerini Detay Dergisi okurlarıyla paylaştı. Mesleğe ilk adımını attığı günden bugüne yaptığı çalışmaları özetleyen Karatepe, her işin başında inanç ve istikrarın olduğunu kaydetti.
Karatepe, Elazığ’da reklamcılık serüvenine 90’lı yıllarda başladığını, o dönemde profesyonellikten ziyade amatör bir ruhla çalıştıklarını, şimdilerde reklam sektörünün profesyonellikte zirve yaptığını söyledi.
Her mesleğin zorluklarının olduğunu, reklamcılığın da bünyesinde çeşitli zorluklar taşıdığına dikkat çeken Karatepe, televizyon yayıncılığından radyo yayıncılığına kadar olan süreci detay okuyucuları için değerlendirdi.
Karatepe, Radio Kent’in bölgesel yayıncılığa ne zaman geçeceği konusunda ise RTÜK tarafından yapılacak frekans ihalesini beklediklerini, ihalenin yapılmasıyla bölgesel yayına geçmek için sabırsızlandıklarını vurguladı.
Aynı zamanda AR – DEZ Sniper dezenfeksiyon ürün bayisi olan Karatepe, Covid-19 salgınıyla mücadelede kurumların dezenfeksiyon işlemini yaptıklarını belirtti.
30 yıldır sektörde mücadele eden, reklamcılık alanında her geçen gün farklı eğilimlerle karşımıza çıkan Radio Kent Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karatepe ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyle sizleri baş başa bırakıyoruz.
“BAŞARILARLA DOLU BİR HAYAT”
Mesleğe 1990 yılında, Mersin’de üniversiteye kayıt yaptırdığım zaman başladım. O yıllarda gazetelerin ekleri olurdu. Çukurova ekinde bir iş alanı görüp müracaat ettim. O firma, bir telefon rehberi çalışması yapıyordu ve bunun için eleman arıyorlardı. Maaş + pirimle okul haricinde günümüzü değerlendirmek adına çalışmalarıma başladım. İlk 15 günde oldukça güzel reklam görüşmeleri yaptım. Sonrasında ise reklam alamayınca işi bırakma aşamasına geldim. Patronun yanına giderek işi bırakmak istediğimi ifade ettim. Ben kendisine işi bırakmak istediğimi söyledikçe, o da beni motive ediyor ve “sen bu işin üstesinden gelirsin” diyordu.
Yine bir gün Mersin’deki ofise gittiğimde, Hilton Oteli’nin reklam vereceğini ve bu görüşmeye benim gitmem gerektiğini söylediler.
Hilton oteli, Mersin’de 1990 yılında yeni açılmıştı. Tabi işyerine grand tuvalet gitmiştim. Bu iş görüşmesi için yeniden eve gittim ve üzerime bir tişört ile şort giyip yola koyuldum. Amacım, kendimi işten kovdurmaktı.
Otele girdiğimde, Müdür Bey ile görüşmek için odasına gittim. Otelin kurumsallığını düşünürsek, kıyafetim görüşme için uygun değildi. Müdür Bey, beni baştan aşağı süzerek “sen iş görüşmelerine bu kıyafetlerle mi gidiyorsun?” dedi. Ben de “kendimi nasıl rahat hissedersem o şekilde giyinip gidiyorum” cevabını verdim. Cevabım Müdür Beyin hoşuna gitmiş olacak ki gülerek “ooo… hele öz güvene bak” diyerek beni buyur etti. Aramızda şöyle bir diyalog geçti:
Müdür Bey: Sen ne iş yapıyorsun?
M.Karatepe: Reklamcıyım
Müdür Bey: (Gülümseyerek ) Başka?
M.Karatepe: Öğrenciyim.
Müdür Bey : Hangi okul?
M.Karatepe : Çukurova Üniversitesi
Hem okuyup hem de çalışıyor olmamdan etkilenmiş olacak ki, tebessüm ederek reklam fiyatları hakkında bilgi istedi. Ben de sayfa fiyatları ile ilgili bütün bilgileri kendisine anlattım. Direkt olarak bana “sözleşmeni çıkart” dedi ve ben cüzi meblağda bir reklam beklerken, herkesin dilini uçuklatacak bir fiyatla karşılaştım. Tek sayfa reklam vermek yerine, pek çok sayfaya reklam vererek beni şaşırttı. Böyle bir sonuçla karşılaşmış olmak beni şok etmişti. Ancak hala olanlara inanamıyordum. Açıkçası, son anda “bu kıyafetle görüşmeye gelen birisine reklam verir miyim? Ben seninle dalga geçtim” diyecek diye bekledim. O günün şartlarında (1990 yılı ) 1,5 Milyon TL tutarında bir reklam anlaşmasına imza attım. ( bu fiyat üzerinden alacağım pirim, benim 1 yıllık okul masraflarımı karşılayacak ölçüdeydi ) Fakat içimdeki kuşku devam ediyordu. Peşinatı alana kadar aksi bir şeyler bekledim. Muhasebeden peşinatı alıp lobiden çıkıyordum ki, iki otel görevlisinin koşarak ( biri sağ, diğeri sol taraftan ) yanıma geldiğini görünce, korkularımın gerçeğe dönüştüğünü, elimden sözleşmeyi ve paraları geri alacaklarını düşündüm. Oysa durum benim senaryomdan çok farklıymış. Müdür Beyin ajansa bırakılmam için özel şoförlü araç tahsis ettiğini bildirmek için gelmişler. Ama ben bir an önce eve gidip üstümü değişip yeniden ofise geçme düşüncesine sahiptim. Ajans müdürüm, benim o kıyafetle görüşmeye gittiğimi bilmemeliydi. Dolayısıyla araç istemediğimi söyledim. Çok ısrar etmelerine rağmen, otelin hemen karşısında bir görüşmem daha olduğu yalanını söyleyip, teşekkür ederek acele otelden ayrıldım. Hemen eve gidip, üzerimi değiştirdim ve ajansa geri döndüm.
Tabi ajansa gittiğimde patron beni gülerek karşıladı ve bana otelde yapılan görüşmenin ayrıntılarını sordu. Görüşme ile ilgili tüm haberler benden önce ajansa gitmişti. Hilton Otel Müdürü Hakan Bey’in benden övgüyle bahsetmesi karşısında ajans sahibinin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. O günün şartlarında yapmış olduğum anlaşma ile güzel pirim kazanmıştım. Bu son durum benim reklamcılıkta dönüm noktam oldu diyebilirim. İşi, reklam alamadığım için bırakmayı düşünürken, hemen akabinde böyle bir sonucun doğması kendime olan öz güvenimin artmasına sebep oldu. Bu öz güvenle reklamcılıkta 30 yılı geride bıraktım.
Doksanlı yılların şartlarını düşündüğünüz zaman hem üniversite tahsilimi yapıyor hem de ajansta çalışmalarımı itina ile sürdürüyordum. İlkokula başladığım günden bu güne kadar ailemden tek kuruş para almaksızın kendimi idame ettirmeye çalıştım.
Üniversite yıllarında Rektör ile görüşebilen tek öğrenciydim diyebilirim. Çünkü çok sosyal bir yaşamım vardı. Üniversitenin yıllıklarını ve çeşitli görsellerini o dönemde ben hazırlıyordum. İşte bu ve buna benzer çalışmalarımdan dolayı dönemin Rektörü ile gayet güzel bir hukukum vardı.
“ELAZIĞ’DA REKLAMCILIK”
Yaklaşık 10 yıl süreyle Adana ve Mersin’de kaldım. Daha sonra Elazığ’a geldim. Şehrin o dönem cadde ve sokaklarını çok bilmezdim. İzzetpaşa Cami kolonlarında bir ilana rastladım. “Mega FM’de maaş + pirimle çalışacak bay – bayan elamanlar aranıyor” ilanını görünce başvurmak için adresi bir tablacıya sordum. Adresin, bulunduğum yerin karşısında olduğunu söyleyen tablacıya teşekkür ettim ve hemen müracaat için ajansa gittim. Ajans yetkilileri bu ilanı nerede gördüğümü bana sorunca, bende kendilerine anlattım. Onlarda böyle bir ilan vermediklerini söyleyince ben müsaade istedim. Tam kalkarken ajans yetkilileri “şayet çalışma isteğiniz varsa bizimle çalışabilirsiniz” dediler. İşte o başlangıç tam 26 yıl sürdü. 1993 yılından 2019 yılına kadar Doruk Medya bünyesinde çeşitli kademelerde görev yaptım. Belki o dönemde Mega FM’e gitmiş olsaydım iki ay çalışıp işten çıkacaktım. İşte insanların hayatlarındaki kırılma noktalarına bir örnektir bu.
“TEM AJANS’TA REKLAMCI OLARAK BAŞLADIM”
O yıllarda Doruk Medya Grubu bünyesinde sadece FM 23 radyo ile TEM Ajans bulunuyordu. Bende ajansta reklamcı olarak işe başladım. 1994 yılında Kanal 23 Televizyonu kurulduktan sonra medya gücümüz çok arttı.
“TÜRKİYE’NİN EN UZUN SOLUKLU TANITIM PROGRAMINI YAPTIM”
Kanal 23 Televizyonu kurulduktan sonra 1996 yılında Türkiye’nin en uzun soluklu tanıtım programını yapmaya başladım. Mağaza ve ürün tanıtımı yaptığımız, Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan bu programımız oldukça ses getiren projelerimiz arasında yerini aldı. Tabi o yıllarda sektörün içerisinde yer alan büyüklerimizden çok eleştiri aldık. “Tanıtımdan program mı olur?” gibisinden eleştiriler gelmeye başladı. Gün geçtikçe halk nazarında program oldukça fazla izlenmeye başladı ve fenomen bir program oldu. Kamera 23 programını 22 yıl süreyle tek sunucuyla sürdüren tek televizyoncuyum diyebilirim. Yapmış olduğum programla Elazığ’daki hanelerin üçte ikisi bizlerden hediye kazandı. Sokakta bizleri gören vatandaşlarımız “biz sizden hediye kazanmıştık” dedikleri anda mutlu olduğumu da belirtmek isterim.
Bizim mesleğimizde normalde radyodan televizyona geçişler olurken bende tam tersi oldu. Televizyondan radyoya geçtim. Bir gün ajans müdürü Fethi Özbay aradı ve radyoya geçip haber okumam istedi. Tabi bende radyoda haber okumanın çeşitli zorluklarını kendilerine anlatmaya çalıştım. Haber okumanın çeşitli meziyetler gerektirdiğini anlatsam da, O da “kendine güveniyor musun?” diyerek beni radyoda programa başlattı.
Radyoya geçip haberleri okumaya başladım, sonra sunuma geçtim. Merhaba değerli dinleyiciler dedim ve başka da hiçbir şey aklıma gelmedi. Televizyon ile radyoyu bu konuda asla kıyaslamamak gerekir. Çünkü radyoda dört duvar arasındasınız ve sürekli üretmeniz gerekir. Şimdilerde iş görüşmesine gelenlere diyorum ki “radyocuların deli olması lazım.” Bu sözüm üzerine şaşkın şaşkın bakıyorlar. Devamında açıklamamı yapıyorum: “Toplumda kendi kendine konuşana deli derler. Sizler kendi kendinize konuşacaksınız ama dinleyici kitlesi oluşturacaksınız. Kendinizi dinlettirebileceksiniz. Kısacası delinin en iyisi olacaksınız.”
Çünkü üretmek, konuşmak bambaşka bir olgudur. 90’lı yıllarda FM 23’te birlikte çalıştığım meslektaşlarım yayındayken, o dönemde radyoya telefonla istekler gelirdi ve radyonun telefonu kilitlenirdi. Ben yayına başladığım zaman telefon gelmezdi. O dönemde kurum müdüründen gece yayınlarını vermesini rica ettim. Gece yayınlarına başladığım zaman gelen istekleri okuduktan sonra aralarda yüksek sesle gazete ve haber okumaya başlayarak kendimi geliştirdim. Bu süreç yaklaşık 6 ay boyunca devam etti ve sonrasında dinleyicinin de sunucuyu kabul ettiğine şahitlik ettim. Dinleyicinin karşısında ne konuşulması gerektiğini de artık iyiden iyiye çözmüştüm. 1996 yılında başlayan televizyonculuk serüvenimiz Doruk Medya’nın el değiştirdiği 2018 yılına kadar devam etti.
“RADİO KENT ASLINA UYGUN YAYINCILIK YAPIYOR”
Doruk Medya’nın el değiştirmesi nedeniyle artık kendi iş kolumuzla hayatımı idame ettirmeye başladım. 2003 yılında satın aldığım Radio Kent’i 2018 yılında aktif hale getirdim. Radio Kent’te aslına uygun bir yayın çizgisi ile esas amaca hizmet etmeyi kendimize görev edindik. Normalde radyoların insanlara sadece müzik yayını yapma gibi bir durumu söz konusu değildir. Radyo bir haberleşme ağıdır ve insanlar bu kanalla anlık gelişmeleri takip ederler. İkinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren unsurlardan birinin radyolar olduğu gerçeğini unutmamamız gerekir. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle radyoların öneminin ne kadar yüksek olduğu anlaşılmıştır. Çünkü insanlar araçlarında, işyerlerinde radyoları dinleyerek, anlık gelişmelerden haberdar oluyorlar. Radyonun televizyona oranla daha çok dinlenme oranlarının olduğunu söyleyebilirim. Şu anda bir pandemi süreci var ve insanlar evlerine kapandığı için televizyona ağırlık vermiş olabilirler.
Bizler iki yıldan beri radyomuzu güçlendirmek adına çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Özellikle sosyal medyada radyomuzu bütün platformlara taşımaya gayret ediyoruz. Türkiye’de bir ilke imza atarak radyodaki programlarımızın bir kısmını canlı olarak izleyicilerimize sunma imkânını yakaladık. İşte 30 yılı bir çırpıda özetlemek istersek eskilerin tabiriyle “dün gibiydi” demek isterim. Doruk Medya’da başladığım tarih bana dün gibi geliyor. Elazığ diğer illere oranla çok kozmopolit bir yer değil. Yaptığınız çalışmaların karşılığını kısa sürede alabiliyorsunuz.
“ELAZIĞ’A FARLI BİR REKLAMCILIK ANLAYIŞI GETİRDİK”
O yıllarda Elazığ’da reklamcılık sektörüne başladığımda şehrin reklam kültürünü çok iyi bilmediğini rahatlıkla ifade edebilirim. FM 23’te reklamcılığa başladığım zaman benimle birlikte 17 reklamcı vardı. 25 yılın sonunda ise bu rakamın bini geçtiğini söyleyebilirim. Bu konuda her zaman şunu söylüyorum: “istikrar olmazsa olmaz! Her ne yapıyorsanız yapın ama istikrarlı bir şekilde yapın. Yapacağınız işe önce kendinizin inanması lazım. Eğer sizler inanıyorsanız karşınızdaki insanı inandırabilirsiniz.”
“TANITTIĞINIZ ÜRÜNÜN ARKASINDA OLMALISINIZ!”
Ben ilk günden bugüne reklamın faydası olduğuna inananlardanım. Reklamın bir firmayı en üst kademeye çıkaracağına olan inancım tamdır. Hani Yeşilçam’ın meşhur filmlerinden olan başrolünde Kemal Sunal’ın yer aldığı bir filmde şampuan reklamı sahnesi vardı. O reklamda sergilenen ürünü alan bir vatandaşın daha sonra gelip yakınması akıllarda kalan bir olaydır.
Bende aynısını şehrimizde yaşadım. Gazi Caddesi’nde yürürken enseme atılan bir tokatın neden atıldığını sorunca? Ürün reklamını yaptığımız bir kanepenin ayaklarının kırık olduğunu söyleyen hanımefendi enseme bu yüzden tokat attığını ifade etmişti. İşte reklamda tanıttığınız o ürünle ilgili vatandaş size hesap sorabiliyor. Daha sonra firmayı aradım ve bu durumun telafi edilmesini rica ettim. Elazığ’da sektöre yeni başlayan kardeşlerimizin de bu ve buna benzer durumlar karşısında nasıl tepki verecekleri de tabi merak konusu.
Bir firmaya gittiğim zaman hangi konuya ihtiyaç duyduğunu sorar ve bu konuda kendisini yönlendirmeye çalışırım. Şayet firmanın isteği televizyon, billboard ve benzeri yerlerse o konuda kendisine yardımcı olurum. Çünkü firmayı doğru yönlendirmezseniz bir daha reklam alabilme şansınız olmaz. Onun için doğru yönlendirme her zaman kazandırır.
Mesleğimiz çok yönlü olduğu için sadece reklam konusunda çalışmalarımızı yürütmüyoruz. Şehrimize ilkleri kazandırmanın mutluluğu içerisindeyiz. Elazığ’a Ramazan Sokağı gibi çeşitli alışveriş stantlarının olduğu çalışmaları yıllar içerisinde gerçekleştirdim.
“FREKANS İHALESİ GERÇEKLEŞİRSE HEDEFİMİZ BÜYÜYECEK”
Radyoculuk mesleğinin oldukça keyifli bir o kadar da meşakkatli olduğunu söylemek isterim. Bölgesel yayıncılıkla ilgili RTÜK tarafından beklediğimiz frekans ihalesi yapılırsa o zaman bizler hedefimizi daha çok büyütürüz. Bu konuda RTÜK’ün ihaleyi ne zaman yapacağı henüz belirsiz. Önümüzdeki süreçte yayıncılık anlayışının biraz daha farklı olacağı, dijital yayıncılığın ön planda olacağını belirtmek isterim. Tabi ülkemiz 2013 yılından beri çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya. Ümidimiz RTÜK tarafından bu ihalenin bir an önce yapılması ve bizlerin de bölgesel yayıncılığa geçmesidir.
Dijital yayıncılıkta şu an link sistemiyle yayın aktarımı yapılamayacak. Ve bu konuda teknik detayların nasıl olacağını bizlerde merakla bekliyoruz.
“İNANMADIĞINIZ İŞİ YAPMAYIN”
Sektöre yeni adım atan genç kardeşlerimizin öncelikle mesleklerine kendilerinin inanması elzemdir. İnandıkları işi hakkıyla yapmaları kendileri için kazanç olacaktır. Radyoculuk sadece yayında konuşmakla sınırlı değildir. Dinleyicinin isteklerini göz ardı ederek yayın yapamazsınız. Eskiden radyoda duygusal yayın yaptığım zamanlarda dinleyenlerimiz hemen telefonla arar ve neler oluyor derlerdi. Radyonun etki alanı göz önünde bulundurulduğunda 500 km’lik bir alana hükmettiğinizi unutmamalısınız. Diksiyonunuz ve hitabınız oldukça güzel olmalıdır. Kendinizi yetiştirmeden mikrofonların karşısına geçmeniz sizler için dezavantaj olacaktır. Çok kitap okumalı, gündem iyi takip edilmelidir.
“AR – DEZ SNİPER 182 TÜR VİRÜSE KARŞI ETKİN”
AR – DEZ Sniper ile tanışmam biraz enteresan. Dezenfeksiyon ile tanışmamız 2013 yılında oldu. O yıllarda üç ayrı firmadan talep gelmişti. O dönem bu firmaları araştırdım ve İl Sağlık Müdürümüzün yanına gittim. Ve şunu sordum: “dezenfeksiyon gerekli midir?” Müdür Bey, dezenfeksiyonun gerekli olduğunu ve bazı kurumlarda ise zorunlu olduğunu kaydetti. Sağlık ve eğitim kurumları gibi yerlerde dezenfeksiyonun olması gerektiğini bana söyledi. Bende kendilerine üç firmadan gelen ürünleri sundum. O da ürünlerin etken maddesinin ne olduğunu sorunca AR – DEZ Sniperin etken maddesinin klor dioksit olduğunu söyledim. Daha sonra bu ürünün raf ömrünün ne kadar olduğunu sorunca bende 18 ay olduğunu ve Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu onaylı olduğunu söyledim. Ayrıca etiketinde zehirlenme belirtisi taşımayan tek ürün olduğunu belirtince; Müdür Bey bu ürünün bayiliğini al ve ilk uygulamayı benim odamda yap dedi.
Tabi bizler bu uygulamayı yapmadan önce ortamdan test alıyoruz. Uygulama yapıldıktan sonra yine test alarak bu defa her ikisini karşılaştırıyor ve dezenfeksiyon işleminin ne denli etkin olduğunu görüyoruz. Uygulamasını yaptığımız alan bitip de Müdür Beye durumu anlatınca kendileri şunu ifade etti. Sizden önce biz odada dezenfeksiyon işlemini yapmıştık ve sizlerin ürününün daha güçlü olduğunu bizlerde görmüş olduk dedi. Daha sonra istediğiniz yerde bu uygulamayı yapın ve bizleri referans olarak gösterin dedi.
O günden sonra çalışma alanımızı biraz daha artırarak, özel hastaneler, özel eğitim kurumları çeşitli sektörler ve çiftliklerde ürünü uygulamaya başladık. Dezenfektan sadece jel ürünlerle sınırlı değildir. Bizim bayiliğini aldığımız ürünü birçok alanda kullanabilirsiniz. Bu ürünün en büyük özelliği birçok alanda tek başına yeterli olmasıdır. Klinik aşamasında 182 virüse karşı etkili olduğu kanıtlanmıştır.
AR – DEZ Sniper tek hücreli canlılara karşı savaş açma özelliğine sahip bir üründür. Sniperin en büyük özelliği bu varlıkların hücre duvarına yapışarak onların DNA’sını bozuyor. En zor yok etme özelliğine sahip olan mantarı bile 30 dk’da yok etme özelliği taşıyor.
Şimdilerde koronavirüsten bahsediyoruz. Ama daha önceden bilinen bir virüs. Şimdilerde mutasyona uğrayarak şekil değiştiren bir virüs ama yapı olarak aynı yapı. Tehlike olarak hızlı ilerleyişi herkesi endişelendiriyor. Bu tür virüslerin insanlardaki etkisi de bundan kaynaklanıyor. Sniperin tedavi edici özelliği yok. Koruyucu hekimlik olarak özelliği yüksek. Eğer bu virüsler bulaşmışsa bu ürünün koruyucu özelliğinden dolayı bunu en az indirgediğini ifade edebilirim.
“DEZENFEKSİYON İŞİNİ 2016 YILINDAN BERİ SÜRDÜRÜYORUZ”
Bizler bu işi 2016 yılından beri sürdürüyoruz. Covid -19 salgını sonrasında dezenfeksiyon işlemine başlamadığımızın altını çizmek istiyorum. Virüsler en çok elimizden bulaşır. Bu ürünü elinize sıktığınız zaman virüsün elinizde barınma ihtimali çok zayıf. Ürünün etiketinde zehirlenme belirtisi olmadığı için sadece elinize değil, gıda ürünlerine dahi sıktığınızda herhangi bir zararı olmadığını söylemek isterim. Ekmeğe, meyveye sıktığınız zaman raf ömrünün uzun olacağını göreceksiniz. Hatta şunu da belirteyim Türkiye Jokey Kulübü’nün bu alanda kullandığı tek ürün olduğunun altını çizmek isterim. Atların bakımında ve ayak kısımlarında oluşan mantarı yok etmek adına bu ürün kullanılmaktadır.
AR – DEZ Sniper seracılık alanında da kullanılmaktadır. Bağ ve bahçe işlerinde bu ürünün kullanıldığına dair elimizde çeşitli belgelerin olduğunu ifade edebilirim. Ürünün konsantre olduğunu ve ölçü miktarının belirlenen düzeyde olduğunu hatırlatmak isterim.
Pandemi sürecinde konsantrasyonu en yüksek düzeyde kullanıyoruz. Normalde ayda bir ortamlarda kullanırken şimdi haftada bir kullanımı öneriyoruz.
“İLİMİZİN EKONOMİSİNİN CANLANMASI LAZIM!”
Son günlerde yaşadığımız pandemi sürecinin bir an önce kalkması, insanların normal yaşamını sürmesi tek temennimizdir. Koronavirüsle mücadele konusunda başta Elazığ Valiliği olmak üzere birçok resmi ve özel kurumda çalışmalarımızı yürütüyoruz. Her geçen gün yeni kurumların eklendiğini belirtmek isterim.
“DERGİ YAYINCILIĞI HER BABA YİĞİDİN HARCI DEĞİL”
Detay Dergisi olarak istikrarlı bir şekilde yayın hayatınıza devam ediyorsunuz. Oldukça zorlu bir süreçte yayıncılık sektöründe mücadele etmek her baba yiğidin harcı değildir. Bu işin zorluklarını en iyi bilenlerden biriyim. Tasarımınız, haberlerinizle gündemi yakından takip ediyorsunuz. Tüm okuyucularınıza buradan sağlık ve sıhhat dolu günler diliyor, bizlere bu fırsatı verdiğiniz için size teşekkürlerimi sunuyorum.