Her Gün Doğumu Yeni Bir Umuttur
Sabahın en huzurlu saatleridir güneş doğmaya başladığı o an. Her ne kadar gün doğumlarında insanlar kendilerini karanlıklara bırakırcasına uykuya mahkum etseler de güneş ışıkları varlık ile yokluk sahnesini ortaya çıkarır. O nedenledir ki fıtrata açılan her büyülü kapı insanın kendini anlamaya, çözmeye, tamamlamaya çalışmasından geçecektir. Ve biz biliriz ki güneşin doğuşu, fıtratın dirilişidir.
Ama siz bu gün doğumlarından nasiplenemediğiniz gibi bu saatlerde kafanızda binlerce soruya cevap vermeye çalışırken bulursunuz kendinizi. Zihniniz öylesine kalabalıktır ki ayağınıza takılan, kolunuza çarpan, kalbinizi sıkıştıran düşüncelerden adım atacak mecaliniz kalmaz. Soluklanacak bir gölge de bulamazsınız. Bir anda başlayan ve sonu gelmeyen o film şeridi, zihninizin bir köşesinden diğer köşesine uzar gider. Hani İbrahim Sadri’nin o meşhur şiirindeki Sirkeci’den uğurladığı trenler gibi.
Sorularınızın bütün cevaplarını güneşin ilk ışıklarında sonra aydınlık sabahların bir yarısında, ağaçların gölge veren dalında, kuş cıvıltılarının çözemediğimiz lisanında bulamazsınız. Zihniniz il olmaya adayken, tenhalaştırmaya çalışmak çok zavallı bir çabadır, düşüncelerinizin karmaşıklığı yanında. Çünkü sakinleştirme çabalarınız o karmaşık ruhunuzun hemen yanı başında hazır olda bekler. Neden sonra anlarsınız ki asıl sıkıntı, düşüncelerinizin zincirlerini kırmaya çalışırken soramadığınız sorularda. Soru sorabilmek yani sesinizin çıkması bir nevi esaret zincirlerinden kurtulmaktır aslında. Hani sizin tabiriniz ile düşünceleri özgür bırakmak.
Özgürlüğün tadına vardığınız an kurtulduğunuz zincirlerinizden sonra gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Ne cevapsız zihni yoran çınlamalar, ne asılı kalan düşünceler, ne uykusuz sabahladığınız gün doğumları ne de güneş ışıklarının karanlığında kalan o saklı düşüncelerin beyhudeliği…
Artık hiçbir şey sizi eskisi kadar rahatsız etmeyecektir belki de. Çünkü hiçbir karanlık yüz aydınlanmayacak gibi değildir. Sonrasında hangi yardım eli uzanmaz bu karanlığa? Hangi uykusuzluk sizi suskunluk kadar rahatsız edebilir? Var olduğuna inandığınız sürece hangi uğursuz his, ışıklarınızı yok etmeye çalışabilir?
Kafesten çıkınca değil, kafesi içimizden çıkarınca özgürleşiriz. İnanmakla başlayacaktır bütün güzel sonuçlar. Hayat bu ya, kimi zaman ağlatır kimi zaman güldürür. Ama siz gerçekleşmesinin imkan dahilinde olduğuna inandığınız ve yakasından tuttuğunuz her düşünce ile yeniden varlık sahnesinde boy göstereceksinizdir. Sadece esaret zincirlerini kırmak yetmez, kapıyı uzun uzun yüksek sesle çalmak da gerekir. Böylece birilerini uyandırarak kendine gelmesine sebep olacağınız muhakkak. Olumsuzluklardan kurtulduğunuz ve ön yargılarınızdan sıyrıldığınız o an kim sizi yenebilir ki artık? Bu güzelliklere meyilli ruh ile her sabah yeniden, yılmadan nice gün doğumlarını karşılarsınız belki de. O güzelliklerin tadına varmaya görün, yakanızı asla bırakmaz onlar. Ve bu nedenlerdir ki meyliniz de hep güzelden yana olur.
Sabah aydınlıkları bu yüzden güzeldir. Uzakların belirsizliklerini ortadan kaldıran bir ruh ile bu görsel şölen karşısında yalın, dupduru bir dil, hızla atan bir kalp, gitmeye hazır ayaklar ve heyecanlı bir çift göz ile bakabilmeyi öğretir insana.
Hani Yaşar Kemal’in tabiri ile “İnsan, her insan eğer insansa, her gün her gün, tan yeri ışırken yeniden doğar.”
İşte bu nedenle Gün Doğumu filmi yüz yıllardır herkes tarafından ilgiyle izleniyor. Çünkü bu film hiç eskimiyor.