Gönül Almayı Bilmeyene Yürek Emanet Edilmez
Ölüm gibidir sadakat, bir kere çizgiyi geçtin mi geriye dönüşü olmaz…
Sevgi ve sadakat, günümüz insanının en çok anlamsızlaştırdığı ve nereye sığdırabileceğini bilemediği iki kelimedir. Mukaddes bir değer iken, insanların çıkarlarına ram ettikleri ve kutsallığını kaybettirdikleri yitiklerden olmuştur zamanla. Bu iki kelimeden ne anladık yıllarca, nihayet yıllar sonra bu düşüncelerimizin neresindeyiz?
Geçmişe bir yolculuk yapalım. Mecnun ile Leyla’nın, Kerem ile Aslı’nın, Ferhat ile Şirin’in yaşadığı o dönemlere. Hangimiz Mecnun olup çöllere düştük aşkımızdan? Hangimiz Ferhatça bir aşk ile dağları delebildik sabırla? Tertemiz duygularımızı kaleme alıp, buram buram hasret kokan o güzelim mektupları yazabildik mi zamanla? Sevgimiz uğruna tertemiz gözyaşı akıtabildik mi, sevdamızın hoyrat sancısıyla inim inim inlerken. Her sabah yokluğun acısını, yüreğimizin en kuytusunda hissederek uyandık mı? Kaç gecemiz sevda türkülerinin en can alıcı notalarına takılı kalırken, hasret türküleri söyleyen gönlümüzde uykusuz sabahlara uyandı? Sevda nöbetleri geçirircesine sevgilinin adını sayıklayabildik mi bitmeyen gecelerimizde? Yaşadığımız her anıyı hatıra niyetine diri tutabildik mi yüreklerimizin onulmaz dehlizlerinde?
Anlatılır ya hep, günlerden bir gün Mecnun kırlarda dolaşırken farkına varmadan namaz kılan bir adamın önünden geçer. Adam namazını selamlar ve öfkeyle Mecnun’a seslenir, “Bre adam, çekilsene önümden. Namaz kılıyorum görmüyor musun?” der. O vakit Mecnun adama hayretle bakar ve şöyle cevap verir, “A efendi sen bu namazı ne için kılarsın?” Ne için sordun, Allah için elbette. Mecnun güler, dudağını bükerek bir anda hüzünlenir ve şöyle der, “Kendini bir yokla beyim. Ben Leyla’nın aşkına düştüğüm şunca yıldır ondan başkasını görmezken, sen Allah aşkı ile kıldığın namazda beni nasıl görürsün?” İşte aşığın dehşete düşüren cevabı değil mi?
Sadakat çok zor bir sınavdır. Verdiğiniz değeri yadırgayıp, çekip gidenler olacaktır. Düşünürsünüz sonrasında, hangi beklenti içerisindeydi bu yola çıktığı zaman? Acaba umduğunu bulamadı mı diye. Ya da bu yükü taşımak mı ağır geldi o yüreklere? Çıkar gözetmeden devam edebilmek miydi insanları zorlayan? Çünkü bir sevgi çıkar ilişkisi üzerine kurulursa bu beraberinde boş vermişliği getirecektir. Bir süre sonra ayrılıktır her sevdanın payına düşen. İnsan ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir. O nedenledir ki, elinizi tutanın yanında olmaktır size yakışan. İlk fırtınada güverteyi terk edenlerin yanında olmak değil. İşte bu nedenledir ki, sadakat bütün sınavlardan geçecektir.
Sevda yüreklere düşmeye görsün, öyle elini kolunu sallayarak çıkamazdı o kapılardan kolayca. Yürek basamaklarına tırmanırken hayli zorlanacaktır ağır ağır çıkmaya çalışırken ve her yorgunlukta bir mola vereceği muhakkak. İşte bütün bu acıları yüreklerde taşımaya çalışmak, sevdalıyı da zorlayacaktı zamanla.
Önceleri uzak diyarlardan gelmesi beklenen kutlu bir misafir gibidir. Gelişini beklemek bile bekleyeni mutlu edecektir. Sonrasında bu bekleyişler çok sancılar çekecektir. Meşakkatli yollardan geçerken dikenleriyle yaralayıp kanatacaktır ara ara. Bu gelişlerin devam edeceğine inandırmak ister kendini her sevdalı. Çünkü dönüşü olmayan yollardan kaçacaktır ısrarla. Ve kaybetme endişesidir yüreğinde taşıdığı. Bekleyen çocuğunu gurbete gönderen bir anne gibidir. Bir gün geri döneceğini bilir. Ama gurbete çıkan o çocuk, annesini unutacak kadar merhametsizdir.
Kaybetmeye başlayınca o yürekler, durmayı kendine yakıştırmayacaktır zamanla. Geride koca bir yangın yeri. Sevdanın enkazından arta kalan sessiz çığlıklar mı dersiniz, kırık dökük hatıralar mı, yarım yamalak kurtarılmayı bekleyen fotoğraflar mı, yıkıntıların ortasında kalakalmış bir harabe mi? Ne ararsanız vardır bu sessiz direnişte.
Sonunda bir kahraman olarak başladığınız o cazip hikaye, yitiklerle son bulacaktır. Her kahramandan süpermen gibi güçlü olmasını beklemeyin. Çünkü kahramanlar da kaybedecektir bazı hikayelerin sonunda. Ve biliyoruz ki eksik hikayelerin sonu olmayacaktır. Bu hikayelerin kazananı kim diye sorarsanız işte orası muamma. Her şeyin değersizleştirildiği bir hikayede kaybetmek bazen en doğru seçimdir. Ve gerek yoktur artık bu eksik hikayeleri uzatmaya. Çünkü vuslatı artık bırakılmıştır başka baharlara…
Meltem ATAŞ
Diyanet – Sen Kadın Komisyonu Başkanı