Geceye Dair

İnsanlar matbaayı keşfettiğinden beri geceler tamamen karanlık değildir demiş şair. Her karanlığın aydınlıkta kalan bir yanı vardır ya o hesap. Hiçbir karanlık çıkılmayacak kadar koyu renkli gelmez insana. Cazibesi belki de insanı yanıltan bu yanında.

Eh gece biraz huzur demidir insan fıtratında. Bu demleri heba etmemeye niyet etmişken unutmaya çalıştıklarımızla garip bir direniş içerisine girebiliriz. Kimin galip geleceği muamma. Ama mutlak bir yenilgi her insan için vardır bu zorlu direnişler ardında.

İnsanoğlu düşünceleriyle bazen pek garipleşir. Mahsun, kırgın, kızgın, duygulu ve kekremsi acılara gebe ruh hallerine bürünmesi çok zamanını almayacaktır. Hele de bu gece demlerine denk gelmişse. Bir anda sayısız ruh karmaşasının kapınızı çaldığını duyacaksınız. Gece sessizliğinin ruhlarda açmış olduğu yaralardan bahsetmiyorum bile. Kabuk tuttuğu zannedilirken yeniden kanadığı pek de fark etmez insan. Kaçmak garipsenecek bir davranış değildir elbette ama zihinlerden silmeye çalışmak mı asla… Sonrasında müzminleşen o hali belki yaraların kanamasını da önemsiz kılar. Bir adım ötesinde içinizden acılara dayanıklı terminatörler çıkacağı muhakkak. Ve yara bantlarının ne kadar yetersiz kaldığı gerçeğiyle karşı karşıya geleceksiniz, hani içinizde bir demir yürek oluşmuşken. Herkese yara bandı olmaya çalışmak gibi garip çabalarınız olmayacak mı? Elbette ki olacak zaman zaman. Kendi yarasına merhem olamayanların başkasına ilaç olma ihtimalini unutmayalım. Hani terzi kendi söküğünü dikemez serzenişlerinizi duyar gibiyim.

Bazen hayat da böyledir işte. Kendi yaranı iyileştiremezsin ama başkalarını başarılı bir operasyonla ayağa kaldırabilirsin bir anda. Kendi dünyana ışık olamazken; karanlıkta kalan taraflarına inat, başkalarına hep aydınlıksındır. Kendi karanlığına karşı zorlu bir direniş sergilerken başkalarına güneş açacağın muhakkak. İşte bu yüzden gecenin insan ruhuna iyi gelen bir yanı mutlaka vardır. Kendine derman olamasan bile birkaç hayat kurtaracağından emin olabilirsin.

Gece, insanın sınırlılığının ve kendine karşı acziyetinin zirve yaptığı bir zamandır. Kalbiniz çığlıklar atarken, yüreğinizde ayakkabılar tepinirken sizi sükuta erdirendir. Hele cadde ve sokakların sakinliği tüm yorgunluğunuzu alır bir anda. Başı boş hayvanların sokak ortasındaki rahatlığı sizi şaşırtabilir. Karanlık ve uzun yollar bitmek bilmez bu yolculuk esnasında. Kendini kaybetmiş adamların naraları duyulur zaman zaman. Kimse görmesin diye çöp karıştıran garipler, kağıt toplayan çocuklar vardır. Yüzleri karanlıkta kalır onların, belli belirsiz gölgeleridir size tanıdık gelen. Bir de topladıklarını taşımaya çalışırkenki arabalarının teker sesleri. Geçmeye hazır randıman vermeyen sokak lambaları olur, altını kendine mekan tutmuş miskin kediler bir de. Bütün ışıkları kapanmış evlerin pencereleri, ara sıra sokaklarda gezen gece bekçileri vardır. Kış aylarında soğuktan tir tir titrer onlar.

Gecenin bize düşündürdükleri ve bizim olaylara bakış açımız da önemlidir elbette. Siyah beyaz görmeye çalıştığımız gibi rengarenk bir çeşitlilikte de karşımıza çıkabilir. Gece eğer istersek sıcak bir kucak, şefkatli bir anne, masumiyet, eşitlik olabildiği gibi meçhul, sancılı, kavgacı, hırçın da gelebilir insana. Bunu belirlemek bizim elimizde. Çoğu zaman dertlere deva, geçmişe yolculuk, eskilerin yadı, seni saatlerce bıkmadan dinleyen bir dosttur aslında. Bazen de yeni gün doğumlarına gebedir bizim için.

Her şeyin sıradanlaştığı, düşüncelerin düğümlendiği, göz yaşlarının sağanak olduğu bir anda yeni imkanlar sunar aynı zamanda da insana. Bizi umutla bakacağımız aydınlık sabahlara hazırlar biraz da. Hani ne güzel demiş Cahit Zarifoğlu, “Bilirim, aydınlık için karanlık da gereklidir” diye.

Karanlıklara ışık olacak nice aydınlık sabahlara…

Bakmadan Geçme