Meltem Ataş Yazdı 'Sanal Alem Sosyalliği'

“Meçhul bir hayatın girdabına takılı kalmışım” muzdarip bir gönülle demiş şair. Hayatımızın bazı anlarında takılı kalmışlıklarımız vardır ya hep. Bir şehirde, bir insanda, bir eşyada, bir anıda bekler dururuz. İşte bu adına takıntı dediğimiz bir zırh misali giyince, farkında olmadan hayatımızın vazgeçilemezi haline getirmişizdir. Elbette ki bu noktada bizi esir alan şey, sadece duygusal takıntılarımız değildir. Bir adım ilerisinde, teknolojik takıntılar devreye girer.

Bilgisayar, cep telefonu, tablet, sosyal medya hesaplarımız ve benzeri etkenler o cazibeli halleri ile adeta bizi büyülerken, bu büyü aklımızı başımızdan almaya yetmiştir. Hele bilgisayarın icadı belki de dünyada en çok ses getiren akıllı kutu olarak raflarda yıllarca cazibesini korurken, görücünün en gözde tercihi olmaya devam etmiştir ve buna bağlı olarak da beklenen o hazin son hepimizin yakalandığı adete çağımızın hastalığı olan siber âlemde yalnız insan doğmuştur.

Örümcek ağı misali sarıp sarmalarken bütün zihnimizi, düştüğümüz bu tuzaktan kurtulmak neredeyse imkânsız bir hal almıştır. Unutmayalım ki sosyal medya, sahte kimlik ve sınırsız yüz üretebilir insan için.

İnternet doğru kullanıldığı zaman elbette ki pek çok faydalı oluşumlara kucak açacak kadar değerlidir. Faydaları ile insanlar için olumlu sonuçlar doğuracak nitelikte bir nimet olarak kabul edilir. Ama sıradanlaşarak faydasızca bağımlılık kazandırdığı zaman bizi esareti altına alması korkunç sonuçlar doğuracaktır.

İletişim, kültürel ve sosyal gerçekliğin en etken unsurudur. İnsan doğası gereği sosyal bir varlık olduğu için hayatını devam ettirebilmesi adına iletişim halinde olması gerekir. İletişim kopukluğu hayatı zorlaştırırken zamanla yalnızlaştırır. Bir süre sonra toplumdan uzak, iletişim becerisini yitirmiş asosyal bir varlık haline getirebilir.

En çok kullandığımız sosyal medya hesaplarının başında gelir Facebook. İlk yaygınlaştığı zamanlarda heyecan verirdi. Yıllarca görmediğimiz tanıdıklarımızla burada karşılaşmak, bize cazip gelmişti. Nasıl oldukları, değişimleri, hayatları, yaşam şekilleri zaman zaman merak duygumuzu giderdi belki. Sonra bir baktık ki gerçek hayatta görsek selam dahi vermeyeceğimiz insanlarla zamanla arkadaş olmuşuz. Ve hiç tanımadığımız bu insanlar, hayatımızın baş köşesine bağdaş kurup oturmuş ve yaşam alanımızın her yanını işgal etmiş, bunun adına da sosyalleşme demişiz. Sanal alem sosyalliği.

Sonra aynı odada otururken hiç muhabbet etmeden telefonlarımızla uğraşmaya başladık saatlerce. Aynı dairede yan odadaki arkadaşımıza mesaj atarak işlerimizi halletmeye başladık. Ziyarete gittiğimiz evlerde ilk sorduğumuz şeyler, prizin yeri ve WİFİ şifreleri olmaya başladı. Arkadaşlarımızla bir araya gelince sohbet yerini konuşan parmaklarımıza bıraktı. Yani muhabbeti de unuttuk. Hasret kokan o mektupların yerini mailler ve mesajlar aldı. Yani yapaylaştık. İnsanların yüzüne söylemeye korktuklarımıza, düşüncelerimize, klavye tuşlarında hayat verdik. Klavye kahramanları dedik adımıza. Teknoloji hayatımızda araç olmaktan çıkarak, yaşam biçimimiz haline dönüştü. Doğru kullansak belki bu kadar zorlanmayacaktık. Ama biz o hız sınırını da ısrarla zorladık. Kafamızda sorular çoğaldıkça çoğaldı. İnsan sosyal medyada etkin olunca mı daha sosyal oluyordu yoksa algımız sadece görsellik üzerine miydi?

Zamanla bu tehlike çocuklarımızı ve onların tertemiz zihinlerini de esareti altına aldı. Sırf kendi rahatlığımız adına onları meşgul edebilmek için bu görsel şölene bir de onları kurban ettik. Sonra çok mutlu olduk, tablet ve telefon kullanabiliyorlar diye. Zeki oldukları iddiası kafamızda dönüp durdu. Aslında biz onları aptallaştırdık. Nezaketsiz, merhametsiz ve duyarsız bir nesil olmalarına fırsat verdik.

Ve nihayet en kıymetli varlığımızı, zamanımızı da israf ettik. Zamanla yarıştığımız bir hayatta israfın en dibini yaşadık. Yani burada da kaybettik. En güzel anlarımızı teknolojiye kurban ettik. Umarım içinde bulunduğumuz tehlikenin farkına varır, teknolojiyi doğru ve ölçülü kullanmanın sınırlarını zorlamaktan vazgeçeriz. Çünkü hız sınırını aşmak her zaman tehlikelidir.

Meltem Ataş

Diyanet - Sen Kadın Komisyonu Başkanı

Bakmadan Geçme