Gök 'Elazığ'ın Makûs Talihini Yenmesi İçin Mevcut İktidar Değişmeli'
Elazığ'ın sevilen simalarından avukat, işadamı ve siyasetçi İbrahim Gök ile Detay Dergisi okuyucuları için bir söyleşi gerçekleştirdik. Meslek hayatına başladığı ilk günden bugüne yaşamından kesitlere yer verdiğimiz söyleşide, Gök ile Elazığ'ın yakın siyasi geçmişini ve bugününü konuştuk. Milli Görüş geleneğinden gelen ve şimdilerde Yeniden Refah Partisi'nde siyasi yaşamını sürdüren Gök, 30 yıllık meslek hayatında birçok badire atlattığını, her daim mazlumun yanında yer aldığını belirtti.
GÖK ‘ELAZIĞ'IN MAKÛS TALİHİNİ YENMESİ İÇİN MEVCUT İKTİDAR DEĞİŞMELİ'
Elazığ'ın makûs talihini yenmesi adına mevcut iktidarın artık değişmesi gerektiğini kaydeden
Av. İbrahim Gök, şehre yeteri oranda planlı yatırımların yapılmadığını söyledi. Kömürhan Köprüsü'nün elzem bir proje olmadığının altını çizen Gök, bunun yerine Kuzova, Uluova ve Pertek Köprüsü'nün inşasının yapılmasının daha önemli olduğunu sözlerine ekledi.
‘GENEL BAŞKANIMIZ ERBAKAN, 81 İL İÇİN PROJELERİNİ AÇIKLAYACAK'
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan'ın Elazığ'a ayrı bir önem verdiğini kaydeden Gök, 29 Ekim'de genel başkan Erbakan'ın 81 il için projelerini kamuoyu ile paylaşacağını, bunlardan 3 tanesinin Elazığ'la ilgili olduğunu belirtti.
Şimdi Avukat İbrahim Gök ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyle sizleri baş başa bırakıyoruz.
Sayın Gök Elazığ'da uzun yıllardan beri avukatlık mesleğini icra ediyorsunuz. Şöyle geçmişe gidecek olursak mesleğe başladığınız ilk yılları anlatır mısınız?
Benim yaşantımda bazı dama taşları var. Birincisi ben 1986 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Ondan önce de Kütahya Yönetim Bilimleri mezuniyetim var. Hukuk fakültesini bitirdikten sonra stajımı İstanbul'da yaptım. Daha sonra Elazığ ziyaretimde rahmetli babam 'Oğlum sizin daha zeki olanlarınızı hakim, savcı yapıyorlar değil mi' dedi. O zaman Adalet Bakanı Oltan Sungurluoğlu idi. Onun döneminde sınava girdim Hakim oldum. Afyon Dinar'da bir süre sulh ceza hakimi olarak çalıştım. Daha sonra tekrar Elazığ'a geldim, babama 'ben hakim oldum' deyince kendisi çok sevindi. O gün de istifa ettiğimi söyleyince; hem sevinci hem hüznü aynı anda yaşadı. Elazığ'da mesleki kariyerime 15 Eylül 1989 tarihinde başlamış oldum. Avukatlığı bir meslek olarak görmekten ziyade hizmet alanı olarak görüyorum. Elazığ dışında da Eskişehir ve Ankara ofislerimizle hizmetimizi sürdürüyoruz. İnşallah Rabbim nasip ederse İstanbul ofisini de kısa bir süre sonra hizmete sunacağız.
Başarılarla dolu bir meslek hayatınızın olduğunu biliyoruz. Takvim yapraklarını 2000'li yıllara çevirdiğimizde dönemin belediye başkanı merhum Hamza Yanılmaz hakkında açılan davalarda güzel bir duruş sergileyerek, fakir fukaraya yapılan yardımlar için merhum Yanılmaz'ın ceza almamasını sağlamıştınız. Bu ve buna benzer belki yüzlerce örnek sıralayabiliriz. Sizleri en çok etkileyen dava hangisiydi anlatır mısınız?
Rahmetli Hamza Yanılmaz'ın 8 dosyasına baktım. İyi ki de bakmışız çünkü bir misyonun temsilcisi olarak gördüğümüz sayın belediye başkanının yaptığı hizmetlerin halka ibadet aşkıyla hizmetler olduğunu bildiğimizden o dönem merhum Hamza kardeşimizi savunduğumuz için bugün gurur duyuyoruz. Rahmetli Hamza Yanılmaz'ın ifadesinin alındığı gün asıl hakim rahatsızlanarak izinli olduğu için Keban'dan genç bir hakim davaya bakmıştı. O dönem Abdullah Öcalan'da yargılanıyordu ve Türkiye'nin gündemindeydi.
Hakim bey savunmayı aldıktan sonra karar vermek istiyordu. Biz kendilerinden süre isteyince bir saat süre vereceğini ifade etmişti. Merhum Yanılmaz sanık sandalyesindeyken bende hakime 'Bu devletin bir çocuk katiline gösterdiği şefkati siz bir belediye başkanına göstermiyorsunuz' deyince hakim bey cüppeyi çıkardı ve dışarı çıktı. Hakim bey yarım saat sonra salona geri döndüğünde bizlere istediğimiz yasal süreyi vermek zorunda kaldı. Bu olay o dönemde yaşanan hukuk garabetlerinden biriydi. Tabi bu yargılama sonunda dönemin belediye başkanı merhum Yanılmaz'ın ceza almamasını sağladık. Nihayetinde inandığımız bir davada haklı olmanın gururunu yaşadık. Türkiye'nin hukuk alanında istediği başarıyı henüz daha elde etmemesinin nedeni, hukuku uygulayan insanların hakkaniyete uymamasıdır. Türkiye'de her alanda Avrupa normlarında bir hukuk sistemi mevcut ama ne yazık ki uygulayıcılarda bir sıkıntı var. Geçmişte FETÖ'nün yanlı uygulaması bugün hizmette olan hakim ve savcıların genç ve tecrübesiz olması bir de başarısız bazı isimlerin hizmete alınmış olmasından dolayı hala ülkemizde hukuk alanında bazı sıkıntılar yaşanıyor. Tabi bu ve buna benzer sıkıntıları aşacağımıza inanıyoruz. Nihayetinde vicdanı, merhameti, hukuku, hakkaniyeti bu arkadaşlarımızda yakalayacaktır.
Elazığ'da avukatlık mesleğinin yanı sıra STK'larda aldığınız görevlerle de adınızdan söz ettiriyorsunuz. Her zaman mazluma uzanan bir el olmaya gayret ettiniz. 28 Şubat postmodern darbe sonrası Refah Partisi'nde siyaset yapıyor ve haksızlık karşısında dimdik ayakta duruyordunuz. 1998 yılında başörtülü kardeşlerimiz için düzenlenen el ele yürüyüşünde de ön planda oldunuz. Ve o tarihte yargılanan ilimizdeki STK başkanlarının avukatlığını yapmıştınız. Hem STK faaliyetlerinizi hem de o dönemde yaşanan sıkıntılardan bahseder misiniz?
Ülkemiz tarihine kara bir leke olarak giren 28 Şubat Postmodern Darbe sürecinde dönemin Genel Kurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt tarafından fişlendiğini belirten Avukat İbrahim Gök, açıklamasında şunları söyledi:
“28 Şubat keşke yaşanmasaydı dediğimiz bir süreçti ama yaşandı. Bin yıl sürecek dendi ama elhamdülillah çok kısa sürede izleriyle beraber temizlendi. 28 Şubat'ta özellikle Yaşar Büyükanıt'ın fişlediği Türkiye'nin ender avukatlarından biriyim. Hatta Hürriyet ile Sabah gazetelerine “irticacı avukat” diye manşet olmuş biriyim. İrticacıdan kasıtları milli ve manevi değerlere sahip çıkmak ise ben bundan şeref duyuyorum. Gericiliği hiçbir zaman için kabul etmedik. 1993 yılında Hac farizasını yerine getirdiğim zaman Elazığ'ın kanaat önderlerinden Mehmet Efendi bana 'avukatlık mesleğini bırak' demişti. 28 Şubat sürecinde bir gün kanaat önderi Mehmet Efendi arayarak kursa jandarmaların geldiğini ifade etti. Hemen kursa giderek gerekli işlemleri yaparak kursu yeniden faaliyete geçirdik. İki gün sonra yanıma gelerek 'ben size vakti zamanında avukatlığı bırak demiştim ama sen bu işi bırakma! Müslümanlara faydan oluyor' dedi. Tabi bu ifadesi bizim için oldukça önemliydi.
28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu (BÇG) bizleri ofisimizde ziyaret ettiğinde mescit alanını görünce burada bu olur mu diye söylenmeye başladılar. Biz de kendilerine burasının kendi mülkümüz olduğunu, istediğimiz şekilde dizayn edebileceğimizi belirttik. 'Sizlerin ne maksatla buraya geldiğinizi bildiğim için bizlerden aykırı bir tutum beklemeyin' dedim ve bozularak ofisten çıktılar. Biz o gün orada fişlendik ama bu tutum bizim için gurur kaynağıydı. O süreçte yaşanılan başörtü eylemlerinde 200'e yakın genç kızımızın mücadelesinde kendilerinin yanında yer almaktan onur duydum. Belki maddi ve fiziki anlamda çok yoruldum ama o kardeşlerimizin yanında yer almak Allah'ın huzurunda bizlere bir nişanedir diye ümit ediyorum. Bizler her zaman için haksızlığın karşısında dik duran bir insan profilini sergilemeye çalıştık. Hiç kimse bana haksızlığın karşısında sustu diyemez.
Milli Görüş geleneğinden gelen birisiniz. Refah Partisi'nin sizde ayrı bir yeri olduğunu, merhum Erbakan Hoca'ya olan sevginizi biliyoruz. Siyasi yaşamı boyunca ülkesine hizmet sevdası bitmeyen Erbakan Hoca'nın büyük badireler atlattığını, partilerinin kapatıldığını hepimiz gördük. Merhum Erbakan Hoca hakkında neler söylersiniz?
Uzun yıllar Milli Görüş partilerinde siyaset yapan Avukat İbrahim Gök, siyasetteki idolünün merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Benim siyasetteki idolüm Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamdır. Sağlığında onun yanında olma, onu sevme, onunla aynı sofrada bulunma şerefine nail oldum. Bir gün doktor olan evladımla birlikte Medine'de Peygamber Efendimizin huzurundayken merhum hocam da geldi ve yanımızda oturdu. Peygamberimizin huzurunda bile yan yana olma şerefine nail olduğum insandı. Onun düşünceleri, davranışları, eylemleri, hedefleri her zaman benim için idol olmuştur. Rahmetlinin ülkemiz için iki hedefi vardı biri 'Adil Düzen' diğeri ise 'Güçlü Bir Türkiye' idi. Bugün ülkemizde güzel şeyler yaşanıyorsa temellerinin o gün atıldığını hepimiz biliyoruz. Bir örnek verecek olursak insansız hava uçaklarının mimarı olan Bayraktar Grubu'nun yıllar öncesinde projelerini Erbakan Hocamızla paylaştıklarını söyleyebiliriz. Böyle bir lideri tanıdık ve onunla aynı havayı solumaktan onur duyduğumuzu belirtmek isterim. Bizlerin evlatlarımıza bırakacağı en güzel miras hocamızın fikirlerinin yaşatılmasıdır.
Bugün ikinci 40 yıl diye siyasi yaşamını sürdüren Erbakan hocamızın evladı Dr. Fatih Erbakan'da aynı düşüncenin bir mensubu olarak rahmetli babasının hedefleri doğrultusunda ilerliyor. Merhum hocamızın bu ülkeye kazandırdığı en büyük özellik 'Lider Ülke Türkiye' söylemidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatı sonrasında 1938 ile 1960 yılları arasında Türkiye, hangi ülkenin mandası olsun düşüncesi hakim olmuştu. Marshall yardımlarıyla geçinen bir ülke konumundayken bugünkü Türkiye'nin yaşadıklarına baktığımızda artık bölgesinde bir lider ülke konumuna gelmiştir. Bu ülkenin geleceğini merhum Erbakan hocamızın hedefleriyle çok iyi konumda görüyorum.”
Milli Görüş partilerinin kapatılmasıyla 1999 yılı siyasette yeni bir milat oldu. Parti içerisinde gelenekçiler ve yenilikçiler adı altında bir oluşum yaşandı. Fazilet Partisi olağan kongresinde Abdullah Gül genel başkanlığa aday olduğunda yeni parti kuruluşunun aslında ilk adımları atıldı. 2001 yılı Ağustos ayında AK Parti kuruldu ve siz Elazığ il teşkilatında kurucular kurulunda yer aldınız. Siyasette suların durulmadığı o yılları anlatır mısınız?
O dönem rahmetli hocamızın etrafında hareketlerini beğenmediğimiz ve ciddi sıkıntılar yaşatan bir ekip vardı. Şevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk gibi isimlerin hocamızın yanına özellikle yerleştirildiğini düşünüyorum. Kayıp Trilyon davasında ilimiz eski milletvekillerinden Ahmet Cemil Tunç ile merhum hocamızı konutunda ziyaret ettik. O gün konutta partinin ileri gelenleri de bulunmaktaydı. Orada, 'Hocam bu hukuki değil siyasi bir dava. Hukuki olarak savunma yapılırsa hiçbir karşılık alınmayacaktır' deyince hocamız, 'İbrahim bey kardeşim ne yapalım?' diye sordu. Bende, 'Bu konunun muhatabı partinin muhasibidir. İl başkanlarına da bu işi yansıtmayın ve muhasip bu sorumluluğu alsın. Sonuçta bu para kayıp değil ama yukarıdaki kurt aşağıdaki kuzuyu yeme niyetinde. Siz kendinizi yedirmeyin ve konunun dışına çıkın. Bir arkadaşımız olayın sorumluluğunu üstlensin' dedim. Orada bulunanlar bana 'sen ne biçim avukatsın' diyerek tepki gösterdiler. Bende, 'Sizler benim büyüğümsünüz, siyaset yapıyorsunuz. Ama bazı şeyleri hala göremiyorsanız, kıymetli hocamı yanlış yönlendiriyorsanız bunun vebali de sizlerdedir' dedim ve çıktım. Bugün bile hala iade-i itibar beklediğimiz Kayıp Trilyon davasının müsebbibi o gün orada bulunan bazı isimlerdir. Merhum hocamız bu davada yaş haddinden hapis yatmasa da bazı il başkanları hapse girdi. Davanın kararı haksızdı, hukuksuzdu ama ne yazık ki etrafında bulunan bazı isimler yüzünden hocamız istenmeyen bir savunma geliştirmek zorunda kaldı. Bu ve buna benzer eylemler sonrasında bir ayrışma hasıl oldu. Bizlerde o dönemde yenilikçi grupta yer alarak AK Parti'de siyaset yapmaya başladık. AK Parti'nin birinci ve ikinci döneminde ülkemizde çok güzel hizmetler yapıldı. Parti içerisinde birileri Milli Görüş Gömleği'ni çıkarmış olsa da biz her zaman Milli Görüş Gömleği'ni muhafaza ettik ve Milli Görüş'ü temsil ettik. Ama iki dönemden sonra yanlışlar su yüzüne çıkmaya başlayınca bir şeylerin ters gittiğini bizler de müşahede ettik. 3 Y (yolsuzluklar, yasaklar ve yoksulluklar) ile mücadele etmek için yola çıkmıştık. Ama bugün baktığımızda 37 milyon kişi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan yardım alıyor. Öte taraftan AK Parti eski milletvekili Şamil Tayyar'ın ifadesiyle FETÖ borsasına 1 milyon doları bastıran ceza almaktan kurtuluyor ve tahliye oluyor. Gelinen nokta itibariyle Ak Partili siyasetçilerin büyük çoğunluğunun ismi ne yazık ki yolsuzluklarla anılmaya başlayınca bir şeylerin yanlış gittiği ortada.
Ben 2 yıl öncesine kadar siyaseti bırakmıştım ama Sayın Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan bizi arayıp ısrarla Yeniden Refah Partisi'nde siyaset yapmamızı arzu ettiğini söyledi. Kendisi, 'Rahmetli babamla birlikte hizmet etmiştiniz. Bu dönemde de evladıyla beraber hizmet edecek yetenektesiniz' deyince ben de Yeniden Refah Partisi saflarına katıldım. Yine üst düzeyde bir görev beklentimin olmadığını, sıradan bir görevle partiye hizmet edeceğimi söyledim ama şu an şahsıma verilen görevlere baktığımızda bu partiye hizmet edebileceğimiz kanalları sağ olsun bize açtı. Bir dahaki kongrede bize nasıl görev verilir bilemem ama şu anda bir genel başkan yardımcısının ifa ettiği görevlerin aynısını icra ediyoruz.
Gençlik yıllarınızdan beri siyasetin içerisinde yer aldınız. Bugün itibariyle Yeniden Refah Partisi'nde siyasi yaşamınızı sürdürüyorsunuz. Genel Başkan Dr. Fatih Erbakan'ın sizlere ve Elazığ'a olan sevgisini biliyoruz. Parti için ne tür çalışmalar yapmaktasınız. Genel Başkan ile görüşmelerinizde Elazığ'a dair neler konuşuyorsunuz?
Sayın Genel Başkanımız ülkemiz ile ilgili meselelerde bizleri yönlendiriyor. En son zincir marketlerde uygulanan fahiş fiyat artışı ile ilgili raporu bizler hazırladık ve Sayın Genel Başkanımız yakında deklare edecek. Ama bunun ötesinde adil düzen ekonomisindeki üretim modelini geliştirmeyi hedefliyoruz. 29 Ekim'de Sayın Genel Başkanımızın '81 İlde 181 Proje' adıyla açıklayacağı ağır sanayi hamlemiz var ve bunu devlet katkısıyla yapacağız. Bu projelerin içerisinde Elazığ için de 3 tane büyük proje bulunuyor. Bunların hepsi yapılabilir ve ayağı yere basan projelerdir. Bilindiği üzere ben uzun süredir Elazığ'da ekonomi derneklerinde başkanlıklar yaptım ve ekonomiyi yakından takip eden bir kardeşiniz olarak bu projeleri iktidara gelir gelmez hayata geçireceğiz. Bu projelerin finansını sağlayacak güce de sahibiz. İktidara gelince 150 milyar dolarlık kaynağı hazırladık ve hatta şu an hükümete de sunduk. Hatırlanacağı üzere Refah-Yol Hükümeti döneminde de denk bütçeyi hayata geçirdik ve 11 aylık süreçte işçiye, memura ve emekliye verdiğimiz zam halen daha verilemedi. Mevcut iktidar 5 holdinge verdiği hizmetlerle ne yazık ki bu memleketin hakkını, hukukunu yediriyor.
Elazığ'ın 10 ilçesinde 10 ayrı projeyi de hazırlıyoruz. Üretmeden hizmeti, kalkınmayı yakalayamayız. Üretmeden bir toplumu geliştiremezsiniz. Ülkemizde nüfusa oranla işsizlik hala birinci sırada. Elazığ için konuşacak olursak yeraltı-yerüstü zenginliklerinin yanı sıra tarım, hayvancılık alanında da ciddi bir potansiyele sahibiz. Elazığ'da büyük bir beyin gücü de var. Yağ, un, şeker var ama helvayı yapacak kabiliyet yok. Bizler gelince inşallah bu helvayı yapacağız. Ülkemiz ve ilimizde işsiz ve aşsız hiçbir kardeşimiz kalmayacak. Bunun yolu öz kaynaklara dönmekten geçer.
İsterseniz biraz da bir zamanlar Doğu'nun Paris'i diye adlandırılan, bölgesinin huzur ve refah kenti Elazığ'ı konuşalım. Hiç şüphesiz 4 bin yıllık kadim bir medeniyete ev sahipliği yapmış Elazığ'ın şu anki durumunun içler acısı olduğunu söylemekte bir beis görmüyoruz. Yıllardır iktidarın hizmetlerinden tam anlamıyla faydalanmamış, 25 yıldır bakanlık verilmemiş bu kent sahipsiz bırakılmış. Siz bu kentten hiç kopmadınız ve tüm yatırımlarınızı bu şehre yaptınız. Şehrin hem ekonomik hem siyasi durumu hakkında neler söylersiniz?
Elaziz'de 1977'den beri ilk defa CHP'den bir milletvekili çıkıyorsa ve bu milletvekilimiz meclisin kürsüsünde, 'Tüm bakanlarınız ile vekilleriniz Elazığ'ın bir kaldırımında ben diğer kaldırımında yürüyeyim ve bakalım hangimize teveccüh daha fazla' diyorsa iktidar siyasetinin şehrimizde geldiği noktanın iflas olduğunu söyleyebiliriz. Elazığ'da yerel siyasete baktığımızda yolsuzluğun, haksızlığın, liyakatsizliğin ve programsızlığın ön planda olduğunu görüyoruz. Güç körlüğü veya güç zehirlenmesi dediğimiz bu durumdan da kurtulabilmeleri mümkün değil. Kangren olan yaranın kesilip atılmaktan başka çaresi yok.
Ekonomiye gelince; hayvancılığa bakıldığında yaklaşık 2 milyon kanatlı hayvan, 300 bin büyükbaş, 1 milyon küçükbaş, 17 bin ton alabalık üretimimiz var. Bunlar hayvancılık açısından ciddi rakamlar. Yine tarım alanında Mayıs ayında çilek ile başlayan serüvenimiz Aralık ayında ayva ile son buluyor. Mermerciliği, kromu saymıyorum bile. Yeri gelmişken Detay okuyucuları için özel bir bilgi paylaşmak istiyorum. Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan'ın 29 Ekim'de açıklayacağı projelerden biri de ilimizde krom alanında. Bu kadar imkana sahip bir ilde halen daha ciddi sıkıntılar yaşanıyorsa bunun nedenini sorgulamak lazım. Hatırlayacaksınız 1970'li yıllarda Türkiye'nin ilk holdinglerinden biri Elazığ'da kurulmuştu. Şu anda yerinde yeller esiyor ve bu alan birilerine peşkeş çekildi.
Şehrin planlı, programlı yatırım almadığının altını çizen Av. İbrahim Gök, mevcut siyasilerin şehrin geleceğine ihanet ettiğini söyledi. Gök, bölgenin kaderini değiştirecek yatırımlar yerine elzem olmayan projelerin hayata geçirildiğini ifade ederek şöyle konuştu: “Ekonomik anlamda bir döneme damgasını vuran Elazığ'da halen daha işsizlik yoğunsa ve üretimde sıkıntılar yaşıyorsak bunun altında siyasetin basiretsizliği yatmaktadır. Elazığ'ın en büyük problemlerinden biri Kuzova ve Uluova Sulama projeleriydi. Sözde Kuzova Sulama Projesi'nin birinci etabı hayata geçirildi ama böyle bir şeyin olmadığını söyleyebilirim. Her iki sulama projesini 1 milyar TL'ye hayata geçirebilir ve bölgeyi ayağa kaldırabilirdiniz. Eğer bu projeler hayata geçseydi 50 bin kişi üretime geçecekti. Ama siz bunun yerine DSİ Lojmanları'nı ve Kömürhan Köprüsü'nü yaptınız. Kömürhan Köprüsü elzem midir diye soracak olursanız şu an için önceliğimiz değildi. Bu köprü için harcanan para ifade edildiği gibi 700 milyon TL değil, 1 milyar 200 milyon TL'dir. DSİ Lojmanları ile Kömürhan Köprüsü'ne harcanan 2 milyar TL birilerinin cebini doldurmak için kullanıldı. Şayet planlı bir yatırım programı olsaydı Pertek Köprüsü inşa edilir ve vatandaşların orada yaşadığı mağduriyet giderilirdi. Ama siyasetçi arkadaşlarımızın derdi bu değil. 600 bin insanın hakkı ve hukuku söz konusu olduğunda Elazığ'ın geleceğine ihanet edildiğini görüyoruz.”
Elazığ, 24 Ocak 2020 yılında büyük bir deprem yaşadı. Depremde can kayıplarımız oldu. Cumhurbaşkanı ve bakanlar deprem sonrası Elazığ'a gelerek yaraların sarılması adına çalışmalar yaptı. Bugün itibariyle 24 bin yeni konut inşa edildi ve hak sahiplerine peyderpey teslim edilmeye başlandı. Deprem sonrası yaşanan en büyük sorun ise bina yıkımları oldu. Yeniden Refah Partisi İl Başkanlığı bina yıkımlarındaki usulsüzlükler hakkında dava açarak yanlışlıkları tespit etti. Deprem ve sonrasını değerlendirmek isterseniz neler söylersiniz?
Allah bir daha ülkemize ve ilimize deprem afeti göstermesin. Ancak bir gerçek var ki hem ülkemiz hem ilimiz deprem kuşağında. Elazığ'da 24 Ocak 2020 yılında yaşanan depremde can kayıplarımız oldu, vefat edenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Depremi fırsata çevirebilir ve yeniden şehrin imarını yapabilirdik. Elazığ'daki inşaat stokunun yüzde 40'ının yenilenmesi imkânını şehrimiz değerlendiremedi.
Deprem sonrası TOKİ'nin bir tüccar mantığıyla şehrin en güzel alanlarını sattığını ifade eden Avukat İbrahim Gök, yapılan konutların 2+1 değil de 3+1 olması gerektiğini söyledi. Gök, birçok konutun sosyal donatı alanlarının olmadığını, Bakan Murat Kurum'un Elazığ'da kaldığı süre zarfında bu ve buna benzer problemlerin çözülmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:
“Elazığ'ın imarı açısından TOKİ en güzel alanları aldı ve bu alanları arsa niyetine sattı. Şehrin en güzel yaşam alanlarını satan TOKİ şehircilik açısından kaliteli bir açılımın önüne engel oldu. TOKİ tarafından yapılan konutlarda sosyal donatılara yer verilmedi. Yapılan konutlarda 4 – 5 kişilik bir ailenin yaşaması imkânsız. Bedelini aldığınız konutların insanların yaşamına uygun yapılması gerektiğini bilmeniz lazım. Elazığ ölçeğinde 2+1 konutların yerine 3+1 konutların inşa edilmesi gerekirdi. Özellikle bazı mahallelerde inşa edilen konutlarda bir odaya kanepe dahi sığmıyor. Sizler bunu vatandaşlarımıza nasıl reva görüyorsunuz? Yapılan bazı inşaatların yolun yarısını işgal ettiği de bir gerçek. Mülkiyet sorunlarının hala çözülmediği, dükkânlardaki adaletsiz dağılımlar derken deprem sonrası yapılan çalışmalar büyük sıkıntı doğurdu. En baştan bunların önlemini almak mümkün müydü? Elbette mümkündü. Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum ve bakanlık yetkililerinin Elazığ'da olduğu günlerde bu ve buna benzer sıkıntılar gündeme getirilmeliydi.”
‘AK PARTİ GELDİĞİ NOKTA İTİBARİYLE YOLSUZLUKLARLA ANILIYOR'
AK Parti'de yolsuzlukların artık olağan hale geldiğini vurgulayan Avukat Gök, TOKİ ihalelerindeki metrekare birim fiyatlarının Elazığ'da yüksek bedelde olduğunu söyledi. İktidara yakın isimlerin aldığı ihalelerin bir çoğunun yüksek bedellerle verildiğini söyleyen Gök, 110 m2'lik bir konutun maliyetinin 145 bin 200 TL olması gerektiğini ama 350 – 370 bin TL bedelle ihale edildiğini kaydetti. Gök, sözlerine şöyle devam etti:
“Devletin cebinden çıkan para tüyü bitmemiş yetimin parasıdır. Yüksek bedellerle ihale edilen bu konutlar birilerine peşkeş çekiliyor. Elazığ'da deprem sonrasında bina yıkımlarıyla ilgili uygulanması gereken yasal prosedürler var. Ama bu prosedürlere uyulmadığı gibi, devlete ödenmesi gereken meblağlar da ödenmeyerek şu siyasetçinin yakını diye birilerine veriliyor. Bizler Yeniden Refah Partisi olarak uyarılarımızı yaptık ama dikkate alınmayınca suç duyurusunda bulunduk. Birileri tabi bu süreçte bizlere ulaşarak 'ucu bizlere de dokunuyor' diyor ama kimse kusura bakmasın yetimin hakkını savunmayacaksam niye siyaset yapayım.
Ülkemiz ekonomisi her geçen gün yara almaya devam ediyor. Zincir marketlerin uyguladığı fahiş fiyat uygulaması, dolar, euro ve altındaki yükseliş, her geçen gün yapılan zamlar derken vatandaş artık geçim derdiyle uğraşıyor. Vatandaşa seçim mi geçim mi diye sorduğumuzda herkesin tek derdinin geçim olduğunu görüyoruz.Gelir paylaşımındaki adaletsizlikte tabi cabası. Hem ilimiz hem de ülkemiz ekonomisini nasıl değerlendirirsiniz?
Şu an ülkenin geldiği noktanın iflas olduğunu söyleyebilirim. Bir ülkenin para basarak gelir ve giderlerini karşılıyor olması paranın bol olduğu manasına gelmiyor, sistemin dönmediği anlamını taşıyor. Ülkemizde bir holdingin 9 Milyar TL'lik vergi borcunu affederseniz burada bir yanlışlık olduğu aşikârdır. İletişim çağında olduğumuz şu günlerde artık eskisi gibi hiçbir şey gizli kapaklı kalmıyor.
Ülkedeki adaletsizliği ekonomide, liyakatsizlikte, işçi alımında gösteriyorsanız burada bir sıkıntı var demektir. Adalet Mülkün Temelidir düsturundan farklı bir yaklaşım sergiliyorsunuz demektir. Ülkedeki ekonomi ciddi sıkıntılar içerisinde. Merkez Bankası Başkanı döviz rezervlerinin yükseldiğini ifade etse de bu rezervlerin bankaların ihtiyat akçesi olduğunu belirtmek isterim. İhtiyaç akçesinin bankaların teminatı olduğunu, devletin bunu kullanamayacağını bir iktisatçı çıkıp da ifade edemiyor. Varlık Fonu diye bir fon kurduk. Buradaki mantık birçok işadamı bir araya gelir ortak bir sermaye koyarak yatırım yaparlar. Mesela, İngiliz Varlık Fonu Türkiye'deki madenlerin yüzde 60'ını almış durumda. Hatta Keban'daki maden yatağını da aldılar. Peki Türkiye'deki varlık fonunda neler yapılıyor? Devletin yurt dışındaki borcuna teminat olarak gösteriliyor. Yani sizler devlet adına varlık fonunu ipotek olarak veriyorsunuz. Bu da borç al borç öde mantığını devam ettirmektir. İktidara geldiğimizin ilk gününde bizleri borç alma gibi bir söylemle yakıştıramayacaklar.
Kendi yağımızda kavrularak üretime dayalı bir sistemi hayata geçirip, liberal ekonomiden yana olacağız. Devletin parasını kimseye peşkeş çekmeyerek aradaki farkları ortadan kaldıracağız. Mevcut önlemlerle faizin düşmesi mümkün değildir. Üretmekle faizin düşeceği bilinmelidir. Sayın Cumhurbaşkanının etrafında öyle duvarlar örülmüş ki mevcut düzeni Cumhurbaşkanının dahi değiştirmesi mümkün değildir. Bizim hazırlamış olduğumuz kitapçığı alıp okusalar ve hayata geçirseler iktidar değişikliğine dahi gerek kalmayacak. Ama bunlar 2023'ten sonra iktidar olamayacaklarının farkında oldukları için ne götürsek kardır mantığındalar.
Yeniden Refah Partisi iktidarında gelir adaletsizliğini ortadan kaldırarak işçiye, memura ve emekliye yüzde 70 zam vereceğiz. Ve bunu bir ay içerisinde hayata geçireceğimizi ifade etmek istiyorum. Biz ev ekonomisini canlandırmak adına hanım kardeşlerimizin ürünlerinin yer alacağı pazarlar kuracağız.
'CEM EVLERİ İBADETHANE KONUMUNA GELECEK'
Toplumda ayrıştırıcı bir dil kullanıldığını belirten Gök, iktidara geldikleri zaman bunları ortadan kaldıracaklarını söyledi. Cem Evleri'nin Kültür Evi pozisyonundan çıkarılacağını, ibadethane konumuna getirileceğini kaydeden Gök, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugün camilerde, kiliselerde, havralarda nasıl ibadet yapılıyorsa cem evlerinde de aynı şekilde ibadet yapılacağını belirtmek istiyorum. Bizler Aleviliği İslamiyet'in dışında görmüyoruz. Hz. Ali'yi biz de Alevi kardeşlerimiz kadar seviyoruz. Bir sistem geliştirerek Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde bir bölüm kuracağız ve hatta başkan yardımcılıklarından birine alevi bir kardeşimiz atanacak. Orada kendi inançlarını en ince ayrıntısına kadar devletin sistemiyle öğrenecekler. Bu şekilde ayrışmayı ortadan kaldırmış olacağız. Derneklerle ilgili olarak farklı çalışmalarımız var. Dernekleri bir çatı altında toplayarak özel dernek bölgeleri yapacağız. En ince ayrıntısına kadar tüm projelerimizi hazırlıyoruz. Eğer halkımız bizleri tercih ederse bunları hayata geçireceğiz.”
Elazığ'a olan sevdanızı biliyoruz, bu şehrin tam anlamıyla gelişip kalkınması adına elinizi taşın altına koyduğunuzun farkındayız. Önümüzdeki seçimlerde sizleri Milletvekili olarak görebilecek miyiz?
'MİLLETVEKİLLİĞİ HİZMET MAKAMIDIR'
Geçmiş dönemlerde birkaç kez milletvekili aday adayı olduğunu ifade eden Avukat İbrahim Gök, hak edenlerin bu şehre hizmet etme şerefine nail olmasını arzuladığını söyledi. Yıllarca bu mücadeleyi sürdürdüğünü belirten Gök, bundan sonraki sürecin nasip olduğunu vurguladı. Gök, imkân tanındığı takdirde bu hizmeti layıkıyla yerine getireceğini kaydetti.
Son olarak Detay Dergisi ve Detay Haber okuyucuları için neler söylersiniz?
Detay Dergisi'ni ilk çıktığı günden beri takip ettiğini belirten Avukat İbrahim Gök, Elazığ'da ulusal ölçekte bir yayıncılık yapan Detay Dergisi yöneticilerini tebrik etti. Profesyonel bir ekiple güzel işlerin hayat bulduğunu vurgulayan Gök, bundan sonraki yayın hayatında Detay Dergisi'ne başarılar diledi.