Hanifi Yavaş

Türkiye ekonomisi battı yalanı 

Hanifi Yavaş

Her konuda olduğu gibi ekonomik konularda da bir iktidarın başarısı ya da başarısızlığı kendisinden önceki iktidarların uygulamaları ile kıyaslandığında ortaya çıkar. 

Ekonomik verileri değerlendirirken sadece döviz yâda hayat pahalılığı rakamlarına bakarak yorumlamak İktisat teorisi açısından doğru sonuçlara ulaşmamızı sağlamaz. 

Bu değerlendirmeyi yaparken, birden fazla veriyi dikkate alarak, 2002 öncesi ve bugünkü rakamları kıyaslayarak, Türkiye ekonomisinin röntgenini çekmek gerekmektedir. 

Muhalif düşüncede olanların enflasyon ve döviz piyasalarına bakarak yaptığı "ekonomik kriz" yada "Türkiye battı" gibi politik yaklaşımlardan etkilenmeden objektif kriterler ile global verilere bakarak ekonominin genel yapısının gerçeklerini ortaya koymak gerekir. 

2002 yılından bugüne kadar istikrarı ve ekonomik gelişmeyi bozmak üzerine oynanan bütün oyunlara rağmen bugün ile kıyaslandığında ekonominin nereden nereye geldiği ortadadır. 

Ekonomideki en önemli unsurlardan biri milli gelirdeki artış ve fert başına düşen milli gelirin miktarıdır. 

Türkiye’de kişi başına düşen GSYH’si 2002 yılında yıllık ortalama 2 bin 688 dolar civarı idi. 

Bu gelir 2013 yılında rekor seviyeye, yani 12 bin 614 Dolar’a yükseldi. 

2013 ve sonrasında ülkede yaşanan olaylar bu rakamların gerilemesine neden olmuştur. 

Birçok olay burada sıralamak mümkündür ama en önemlisi Arap baharından esinlenerek ülkemizde sahneye konulan gezi olaylarıdır. 

Gezi olaylarının hedeflerinden biriside, ülkede iç kargaşa çıkararak ekonomideki güven ortamını yok etmektir. 

Çünkü ekonominin yüzde 51'i güven ve istikrardır. Güven ve istikrarın olmadığı bir ülkede yatırım ve üretim olmaz, içerideki sıcak para yastık altına, dışarıdan gelen ise geldiği yere kaçar. 

Gezi olayları sonrasındaki bir ay  içinde, ülkedeki kaostan etkilenen  yabancı yatırımcılar ülkemizden 8 milyar dolarlık çıkarmıştır. 

2013'te yüzde 4.61 ile  seviyesine gerileyen tahvil faizleri  üç ayda yüzde 9.25 ile yaklaşık iki katına yükseldi.

Gezi olayları öncesinde yüzde 6.13'e kadar gerileyen yıllık enflasyon, sonraki üç ayda yüzde 8.88'e kadar yükseldi. 

Mayıs 2013'te, Gezi ile başlayıp 17-25 Aralık kumpası ile devam eden saldırılar, ekonomiye 200 milyar doların üzerinde maliyete neden oldu. 

Gezi olaylarıyla 2013'ün haziran ayında piyasalar uzun süren negatif bir döneme girmiş, TL varlıkları satış baskısı altında kalmıştı. Sadece Borsa İstanbul'da işlem gören şirketlerin toplam piyasa değeri bile Gezi olayları ile başlayan ve üç ay etkisini sürdüren dönemde 164 milyar lira gerilemiştir. 
İşsizlik oranı da yüzde 9'dan 10.6'ya kadar çıkmıştır. 
Bu süreçten sonra Dünya Bankası verilerine göre 2019 yılında Türkiye’de kişi başına düşen yıllık gelir 9 bin 127 dolara düşmüş, daha sonra yaşanan küresel pandemi krizi ile birlikte 2020 yılında 8 bin 538 dolara gerilemiştir. 
2022 yılı ilk çeyreğinde bu oran 9 bin 374 dolar olarak gerçekleşerek toparlanma eğilimine girmiştir. 

Bu kapsamda birde Türkiye Merkez Bankasında bulunan altın rezervlerine bakmakta yarar var. 
2001 yılı sonunda altın  rezervi 10 ton iken, 2021 sonunda 657,7 ton olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın  altın rezervleri 2022 itibarıyla 688,6 tona ulaşmıştır.

Borsa işlemleri de ekonominin durumu için önemli bir veridir.
2002 yılında Borsada Bist 100 Endeksi 13 bin 782 puandan başladığı maratonu 10 binli seviyelerden kapattı. 
2020 yılında BIST 100 endeksi 1.258,21 puanla tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü. 
2022 yılı içerisinde en yüksek 1.341,93 TL, en düşük ise 1.341,93 TL üzerinden işlem görmüştür.
Görüldüğü gibi sıcak para üzerinde oynan tüm oyunlara rağmen 2002 yılları ile kıyaslanamayacak ölçüde büyüme trendi yakalamıştır. 

İhracat rakamları da ekonominin durumu için önemli bir veridir. 
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) açıkladığı rakamlara göre Türkiye'nin yıllık ihracatı, 2002 yılında 35 milyar 80.7 milyon dolar, ithalatı ise, 50 milyar 831.6 milyon dolardır. 

2021yılına geldiğimizde ise Türkiye'nin ihracatı 225 milyar 291 milyon dolara yükseldi. İthalat ise 260 milyar 679 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Türkiye'nin toplam ithalatında enerji ürünlerinin payı yüzde 26.3'dür.
2021 yılında petrol, doğalgaz ve kömüre
50,7 milyar dolar ödemiştir.
Enerji ithalat maliyeti düşüldüğünde Türkiye cari fazla veren bir ülkedir. 

Devlet borçlarının GSYH oranı da ekonomik veriler için önemli bir unsurdur. 
Aşağıdaki rakamlara baktığımızda, Avrupa'nın ve dünyanın birçok ülkesinden çok daha iyi durumda olduğumuzu görebiliyoruz. 

Borç/GSYİH oranı
ABD'de yüzde 133,3, 
Kanada'da yüzde 109,9, 
Fransa'da yüzde 115,8 
Birleşik Krallık'ta yüzde 108,5 
Japonya, yüzde 256,9 
Yunanistan yüzde 206,7
Türkiye ise yüzde 35,9

Kamu borcunun GSYİH oranının bu düzeyde olduğu bir ülkede, ekonominin çöktüğünü iddia etmek büyük bir yalandır. 

Tarım sektörüne baktığımızda ise genel tablo şudur. 
Ekilebilir topraklar bakımından dünya ölçeğinde 38.sırada olmamıza rağmen
Üretim bakımından dünyanın en büyük yedinci, Avrupa'nın ise birinci ülkesiyiz. 

2002 yılında 6,8 milyar dolar olan tarım ve gıda ürünleri toplam dış ticareti 2021 yılında 22.9 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Küresel krizden önce 2019 yılında bu rakam 31 milyar dolar seviyesinde idi. 

Bitti denilerek algı oluşturulmaya çalışılan hayvancılık rakamlarına baktığımızda ise kötümser bir tablo yoktur. 

2002 yılında Türkiye'nin toplam küçükbaş hayvan varlığının sayısı 17.19 milyon iken
2021 yılında 57 milyonu geçmiş, 2022'de 75 milyona çıkarılması hedefleniyor. 

2002 de 9 milyon 924 bin olan büyükbaş hayvan sayısı 2021 yılı itibarı ile 18 milyon 637 binlere ulaşmıştır. 
Görüldüğü gibi hayvancılık sektöründe büyük artışlar olmuştur. 
İddia edildiği gibi ne tarım nede hayvancılıkta kötüye gidiş yoktur. 

İmalat ve makina sektöründe de gelişmeler umut vericidir. 

2002´de 32 milyar 656.3 milyon dolar düzeyinde gerçekleşen imalat sanayi ihracatında
2019 yılı verilerine göre 171,22 milyar dolar ile müthiş bir rekor kırmıştır. 

Makine sektörü, ihracatta, üretimde son yılların parlayan sektörlerinin başında geliyor. Bu sektörün ihracatında büyük gelişme var. 
2002 de makina sektörünün ihracatı 2.4 milyar dolar iken, 2021 yılında toplam makine ihracatı 23 milyar dolara çıkarak patlama yapmıştır. 

Ülkemizin en fazla ihracat yaptığı ülkeler neresidir diye baktığımızda,  Almanya'ya ilk sırada yer alırken, İngiltere, ABD, İtalya ve İspanya da en çok ihracat yaptığımız ülkeler arasında. 

İşsizlik oranları da ekonominin genel durumu hakkında bilgi veren başka bir veridir. 
2002 yılında nüfusumuz 65 milyon iken işsizlik oranı yüzde 10.3 iken şimdiki nüfus oranı 85 milyona ulaştığı halde bugün yani 2022 Mart ayına göre 11.3 tür. 
20 yılda 20 milyon artan Nüfusa ve dünyayı kasıp kavuran pandemi krizine rağmen işsizlik oranında abartılı bir artış yoktur. 

Bu veriler ışığında genel bir değerlendirme yapacak olursak, pandemi ile birlikte tüm dünyada ekonomik bir daralma ve enflasyonist bir süreç yaşanmaktadır. 
Bu enflasyonist sürecin etkisi büyük ekonomilerde daha az iken ülkemizdeki etkileri daha fazla olmaktadır. 
Tüm bu sorunlara rağmen, Türkiye ekonomisinin hızla güçlendiğini, üretim ve ihracat odaklı bir büyüme ile yakın gelecekte bu enflasyonist yükselmeyi azaltarak dünyanın sayılı ülkeleri arasına gireceği şüphesizdir.
Üretim ve ihracattaki büyüme, savunma sanayisindeki büyük sıçramanın ve yerli otomobil TOGG'un üretiminin yan sektörlere olan etkisi ile ihracattaki göstereceği performans, Karadeniz gazının siteme aktarılması ile bütçede önemli bir yer kaplayan doğalgaz ithalatında ki azalma, ekonomik verilere olumlu yansımaya devam edecektir. 
Yeni dönemde, Milli bir politika ile ülkenin değişik bölgelerindeki petrol aramaları sonuç verdiğinde ve Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri başarılı sonuçlar alındığında bambaşka bir Türkiye göreceğimizden hiç şüphe yoktur.
 

Yazarın Diğer Yazıları