Sesimi Duyan Var mı?

PAYLAŞ
Elazığ Detay Haber - Gülşah Altaş

Bazı konular vardır ya bunlarla alakalı yazmaktan hiç hoşnut olmaz insan. Kaleme almak bile sanki her okuyanın kalbine dokunacak, yüreğini dağlayacak gibi hissedersiniz. İşte bu konulardan biridir deprem.

Depremlerden geriye sürekli kulaklarımızı çınlatan tek ses kaldı, “sesimi duyan var mı” çığlıkları. Pek çok alanda yankılandı bu ses. Umut adına, bekleyiş adına, kurtuluş adına bazen umut oldu duyanlara. Bazen de imkânsızlık ve çaresizlik. Gözyaşlarına teslim oldu sonra o haykırışlar.

 

Son 20 yıldır ülkemizde pek çok depreme, iç acıtan dramatik hikâyelere, deprem mağduru insanların perişanlıklarına, ailelerin yok oluşuna şahit oluyoruz. Bilanço ağır, kayıplar çok fazla. En son ilimizde yaşanan depremin enkazı henüz kalkmamış ve yaralar kapanmamışken, İzmir’de yaşanan büyük deprem bizi o yaşadığımız çaresizlik günlerine geri götürdü adeta.

Uzmanlar yıllardır sürekli deprem uyarıları yaparken, ülkemizin sadece büyük kentlerinde değil pek çok ilinde de dikkate alınmadı. Kentsel dönüşüm yasaları çıkarılırken, denetim işleri yürütülmeye çalışıldı. Hele deprem sonrası ‘bu binada oturulmaz’ denildi, orta hasarlı denildi, ağır hasarlı denildi, yok biz yanılmışız binanız hasarsızmış denildi. Bu karmaşa sürüp gitti, insanlar çaresiz ne yapacaklarını bilemedi.

 

Son büyük depremden gerekli dersler çıkarıldı mı? Sıcağı sıcağına insanlara umut aşılayanlar sözlerinde durdu mu? Deprem sonrası “sağ kalırsak” güvenli oturma alanları oluşturuldu mu? Ne yazık ki hiçbirine evet diyemiyoruz. Tüm bu olumsuzluklara rağmen uzmanlara sorulan tek şey, ‘deprem ne zaman olacak’ sorusuydu.

Ekonomide hareketlilik sağlansın diye bütün şehirler beton yığınına çevrilirken nefes almak imkânsızlaştı. Denetimler kâğıt üzerinde kalırken eksik malzeme kullananlar bir blok daha kondurma derdiyle demirden, betondan ne kadar kâr ederim mantığıyla insanların ölümlerine sebebiyet verdiler. Zengin olan her insanın müteahhitlik yapma mantığında olduğu ülkemizde eğitim dahi görmemiş, alanında uzman olmayan herkes bu işe el attı. Hâl böyle olunca elbette ki bu son kaçınılmazdı. Suç sadece onlarda mı yoksa bunlara göz yuman ve bu sonuçların oluşmasında emeği geçen mühendis, mimar, denetleyici tüm ekipte mi?

 

Van depremi, Gölcük depremi, Bingöl depremi, Elazığ depremi, İzmir depremi… Resmi kayıtlara baktığımız zaman son yüz yılda depremlerde 100 bine yakın insan yaşamını yitirdi ve depremlerin üzerinden geçen onca zamana rağmen halâ bilinçlenemedik. 1999 depreminde doğan çocuklarda bile henüz etkili bir deprem olgusu yok. Okullarda depremle alakalı yeterli afet eğitimi verilememektedir. Verilen bilgiler ya yetersiz ya da sadece teoride kalmaya devam etmektedir.

 

Şimdi İzmir depreminde yok olan hayatları izliyoruz. Tıpkı ilimizde yaşanan depremde göçük altında kalan insanların acısını yüreğimizde hissettiğimiz gibi. Enkazlardan geriye kalan eşyalar, fotoğraflar, çocukların oyuncakları, kayıp giden hayatların en görsel şahitleri belki de.

 

Bir de bu mücadelenin kahramanları var. Canla başla çalışan emek veren ekipler. Ülkemizin her yerinden seferber olan duyarlı insanlar. STK’lardan tutun da sağlık ekiplerine, AKUT’a, AFAD’a, UMKE’ye, din görevlilerine, devlet büyüklerine kadar. Kendi canı acımış gibi davranan güzel yürekli insanlar. Hakları ödenmez kahramanlar.

 

İlimizde yakın zamanda şahit olduğumuz manzaraları İzmir’de görmek bizleri ziyadesiyle üzdü. Acınız acımızdır diyoruz çünkü bu acıyı ancak yaşayanlar anlar. Bir de sevdiklerini enkaz altından çıkarırken evlerinin ailelerine mezar olduğuna şahit olan insanlar. Rabbim böyle acıları ve felaketleri bir daha yaşatmasın. Ölenlere Allah’tan rahmet dilerken, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Ve diyoruz ki ne deprem ne bina, insanları bilinçsizlik öldürür.

Meltem Ataş

Diyanet – Sen Kadın Komisyonu Başkanı

 

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN