Geçmişten günümüze göç ve göçmenler
Osmanlı Türkiye'sinden günümüze kadar tarihi süreç içerisinde birçok göç olayı ile karşılaşarak mazlum insanlara ev sahipliği yapmışız. 1768 yıllarından sonra, Osmanlı-Rus savaşından sonra, kırım, balkanlar ve kafkasyadan kitlesel göç hareketleri yaşanarak ülkemize yerleşmişlerdir. 1982 yılında Rus işgalinden kaçan 5 bin Afganlı göçmeni de ülkemiz kabul etmiştir. Yine 1991 yılında Irak'tan kaçan kürtlere yine ülkemiz kapılarını açmıştır. Ve en son büyük Suriye göçü ve şimdide Ukraynalılar.
Bu kısa tarihi özetten sonra asıl değinmek istediğimiz konu geçmişten bugüne takip edilen göç politikalarıdır.
Osmanlı döneminde bir göç bürokrasisi olmamasına rağmen, oluşturmuş olduğu iskan politikası ile oluşabilecek sorunları asgari seviyelere indirebilmiştir.
Göç eden toplulukları belirli bölgelere yerleştirerek oralarda iskan ettirmiş ve bu insanlara verdiği topraklarla da geçimlerini sağlamayı ve üretime katkıda bulunmasını sağlamıştır.
Sınırımızda yaşanan, belki de dünyanın en büyük göçlerinden biri olan olan Suriyelilerin ülkemize gelişi ve devletin politikaları ne kadar başarılı olmuştur?
Türkiye'nin Mazlumlara kucak açması, büyük devlet olarak tarihi bir misyonu yerine getirmesi ile birlikte bu süreci yönetmesi konusunda çokta başarılı bir süreç yönettiği düşünülemez.
Bu göçmenlerin bir kısmı ülkemiz üzerinden Avrupa'ya gitmek isterken bir kısmı da burada kalmak istemektedir. Gitmek isteyenlere, AB ile yapılan anlaşmalar gereği izin verilmemesi, ülkemizi, AB'ni göçlerden koruyan ülke haline getirmiştir.
Bu nedenle tüm göçmenler ülkemizde kalmıştır.
Öncelikle ülkemize gelen göçmenlerin statüsü ne olursa olsun geçmişte olduğu gibi belirli bölgelere yerleştirilerek iskan edilmesi gerekirdi. Bu yapılmadığı için kontrolsüz bir şekilde tüm ülkeye yayılmışlardır. Bu durum, kontrol edilmelerini zorlaştırmış ve bir takım istenmeyen sosyal olaylara neden olmuştur.
Göçmenler, istedikleri yerlere yerleşerek adeta küçük gettolar oluşturmuşlardır. Bundan sağladıkları güç ile o bölgelerde olumsuz hadiselerin yaşanmasına neden olmuşlardır.
Bir diğer husus ise bu insanların, toplumumuza ve idari yapımıza entegre olmaları için hiç bir eğitim sürecinden geçmemişlerdir.
Türkçe bilmedikleri için diyaloğu sorunu yaşanmış, uymaları gereken kanunlar ve toplumdaki yaşama kurallarını örf, adet ve gelenekleri bilmedikleri için birçok sosyal sorunlar yaşanmaktadır. Bunların yaşanmaması ve bu insanların topluma uyum sağlamaları için belirli bir süre entegrasyon eğitiminden geçmeleri gerekirdi.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, göçmenlerin suça karışma oranları yüzde 1.50 seviyelerinde çok düşük olması sevindiricidir.
Yaşanan olumsuzluklarla birlikte devletin ve bağımsız yardım kuruluşlarının bu insanlara sağladığı maddi destek ise takdire şayandır.
Devletin özellikle sağlık ve çocukların eğitimi alanında attığı adımlar dünyada hiç bir ülkenin kolay kolay yapamayacağı icraatlardır.
Bu göçmenlerin büyük bir oranı geldikleri ülkede can ve mal güvenliği sağlansa bile geri dönmeleri mümkün değildir. Çünkü bu insanlar ülkemizde yeni bir hayat kurmuştur. Bazıları getirdikleri sermaye ile iş kurarak ticari hayata başlamış, kimi insanlar gayrimenkul alıp yatırım yaparak yerleşmişlerdir. Göç olduğu yıllarda gelen küçük çocuklar ile ülkemizde doğarak eğitim görenler, toplumumuzun bir parçası olmuşlardır. Bu insanların büyük çoğunluğunun geri dönmesi mümkün değildir. Geri dönenler ise ülkelerinde ülkemizin gönüllü elçileri olacaklardır.