Huzur Kokan Evler

PAYLAŞ
Elazığ Detay Haber - Gülşah Altaş

Ne zaman başladığını bilmediğimiz bir şarkı gibidir anneanne evleri. O şarkı çalmaya başlayınca, bütün sesler susar. Hem çok klasik, hem çok modern; bir o kadar da efsunludur. Bir fincan çayınızla Zeki Müren dinlerken, nostaljinin zirvesinde bulursunuz kendinizi. Evi güzelleştiren içindeki insanların varlığıdır aslında. Nasıl güzel insanlarsa, evleri de hep huzur kokar. Ve bu koku evin dört bir yanına yerleşmiştir. Kokusundan tanırsınız evi…

 

Daha içeri adım attığınız an sessizliği bozan duvar saatinin evde oluşturduğu senfoni orkestrası, sizi tarihin tozlu raflarına taşır. Eski dönemlerden kalan tarihi bir müzenin herhangi bir bölümüne denk gelmişcesine nostaljik hissedersiniz. Her eşyanın bir anısı her anının bir fotoğrafı vardır adeta. Aslında bu evler, müzeye dönüştürülmeye aday olacak kadar kıymetli bulur kendilerini.

 

Bir adım ötesinde vitrindeki, her biri okul çağlarınızdan kalma biraz komik biraz çocuksu vesikalık fotoğraflarınızın olduğu sihirli çerçeveler karşılar sizi. Sadece sizinle değil her gelen misafirle muhatap olurlar. Ama anneannenize sorsanız onun gözünde siz hep çocuksunuzdur. Doğumunuzdan yetişkinliğinize kadar geçen sürede adım adım izlemiştir sizi. Hayatınızın her karesinde. Mutlulukla sizi anlatırken kendinizi onun gönül penceresinden dinlersiniz. Buna yıllarca şahit olmanın haklı gururunu taşır ama siz onun gözünde asla büyümezsiniz.

 

Duvarın diğer yanında dedenizin her namaz vakti bıkmadan usanmadan baktığı saatli maarif takvimi karşılar sizi. Bu ısrarlı takibe dayanmakta zorlanmış olacak ki, her yaprak gün bitmeden güne usulca veda eder. Ama düşen yaprakları asla atamazsınız.

 

Sonra birer çevre yolu işlevi gören salondan mutfağa, oradan yatak odasına “ayağınızı taşa değdirmeden” bu huzurlu seyahatinizi kolaylaştıracak, Isparta halıları evin her alanında dikkat çeker. Elbette ki kıymetli olduğundan taliplileri çoktur. Zamanı gelince sırada bekleyenler paylarına hisse düşecek diye bir umut bekler.

 

Sonra evin dört bir yanında farklı eşyalar karşılar sizi. Üzeri dantelle örtülü cam sürahiler, hem yatak hem de dolap olabilen ve içinde neler olduğunu bilmediğiniz adına “kütüphaneli” denen gizemli kanepeler. Sabit telefonların altında yerini almış, olmazsa olmaz altın rehberler. Bir umutla açtığınız teneke bisküvi kutusundan çıkan iğne ipliklerle yaşadığınız hayal kırıklıkları. Televizyondan tutunda sandalyelere kadar, üzeri dantelle örtülü birtakım eşyalar. Pirinç karyolanın modernleşmeye yenik düşerken, yerini bıraktığı baza ve komodinler. Dedenizin büyük emeklerle hazırladığı, son model telefon kılıflarına papucunu ters giydiren cinsten poşete sarılı uzaktan kumanda. Poşete sarılı olması dokunulmaz olduğunun sinyalini verirken, hoyratça muamelenin sonucunda göreceğiniz tepkiler sizi pek de memnun etmez.

 

Ve mutfaklar…

Salonlar evlerin meydanlarıysa, mutfaklar belki de gözle görülmeyen rıhtımlarıdır. Yalnız kalıp uzakları düşlediğiniz, kalabalıklardan kaçarken bunalıp sıkıldığınız, küçük mucizeler gerçekleştireceğinize inandığınız ve çoğu kez bir mahkumiyet alanına dönüşen yanı başınızdaki denizi görmeseniz bile yine de huzur veren bir liman. Zamanlarının çoğunu mutfakta yitirmiştir anneannelerimiz. Elbette ki buradan çıkmak onlar için kolay olmamıştır. Daha içeri adım attığınız an mutfağın çeşitli yerlerine istiflenmiş gereksiz naylon kaplar karşılar sizi. Atmaya çalışırken ki çabanız başarısızlıkla sonuçlanır. Mücadele etmek gereksizdir. Davul, fırın ve en modern dolaplara sahip olunsa bile yanlarına mutlaka sıkıştırılan tahta raflar olmazsa olmazlarıdır. O raf özenle temizlenecek, örtüleri serilecek. Bazı alışkanlıklar asla değişmez. Ve en gözde tercihlerinizin başında yer alan kendine has naftalin ve lavanta kokulu dolaplar o kadar düzenlidir ki kapağını açar açmaz kokusuyla büyülenirsiniz. Nasıl özenle yerleştirilmişse her bir bölümü, dokunmaya bile kıyamazsınız. Düzenini bozma korkusu kafanızda döner durur. Tertip ve temizliği ondan öğrenmenin gururu vardır içinizde. Onun bu yanını hiç kimse bilmez.

 

Dedim ya maneviyatının güzelliğinden midir bilinmez ama huzur kokar anneanne evleri. Her yolculuğunuzda mola verdiğimiz, dinlenmek için nefes aldığınız sığınak gibidir. O yüzden ne zaman başladığını bilmediğiniz bir şarkıyı anımsatır. O şarkı çalmaya başlayınca bütün sesler susar. Ve siz bir ömür dinlersiniz bu müzik seremonisini.

Meltem Ataş

Diyanet-Sen Kadın Komisyonu Başkanı 

HABERİ PAYLAŞ:

Yorumlar / 7

BUNLARA DA BAKIN